Sayfalar

26 Mayıs 2023 Cuma

120 GÜNDE DÜNYA BİLARDOSUNU SALLAYAN “TAYFUN” KASIRGASI

Tayfun Taşdemir

Meşhur bilimkurgucu Jules Verne’e, roman karakterine dünyayı dolaştırmak için 80 gün yetmişti. Ve “80 Günde Devriâlem”i yazdı. Türkiye kaynaklı bir “Tayfun” kasırgası ise bilardo evrenini baştan sona kasıp kavurabilmek için fazladan sadece 40 gün istedi. Evet, 120 günde 3 bant bilardo evrenini sallayan Tayfun Taşdemir’den bahsediyorum. Kasım 2022’de Dünya Şampiyonu oldu. Mart 2023’te Dünya Kupası’nın Las Vegas Ayağı’nda şampiyon oldu. Yetmedi, sadece bir hafta sonra Semih Saygıner’le birlikte Milli Takımlar Dünya Şampiyonluğu’nu da kazandı!

Bazı sporlar bazı ülkelerle özdeşleşmiştir:

ABD’nin serbest, kelebek, kurbağalama stil fark etmez Michael Phelps’i ve yüzücüleri vardır.

Çin’in Kung Fu Panda’sının uçan tekmelerine ilaveten pingpong toplarına havada sersem taklalar attıran masa tenisçileri vardır. 

Genetik mi, doğal beslenme mi, azimli çalışma mı, yoksa egzotik doğalarındaki diğer canlılara kafa tutma dürtülerinden mi bilinmez Kenya’nın hep maratoncuları vardır.

Belki şaşıracaksınız, Almanya’nın üstünlüğünün tartışılmadığı spor biniciliktir. Diğer ekonomik dev Japonya’nınki ise judodur.

Sovyet döneminden beri güreşteki iddiasından hiç vazgeçmeyen Rusya satranç dâhilerinin de anayurdudur.

Bilardo da satranç gibi “fotoğraf ve bellek oyunu”. Bu çok sevdiğim tanım Türkiye’nin dünyadaki birçok bilardo markasından biri olan Lütfi Çenet’e ait. Avrupa’da ya da dünyada şampiyonluğa veya madalyaya sahip diğer markalar kimler mi? Yılmaz Özcan, Murat Naci Çoklu, Adnan Yüksel, Can Çapak, Birol Uymaz, Hacı Arap Yaman, Serdar Gümüş, Barış Cin, Tolgahan Kiraz, Ömer ve Berkay Karakurt, Burak Haşhaş, Denizcan Akkoca, Seymen Özbaş. Gelelim kadın sporculara: Eylül Kibaroğlu, Gülşen Degener, Burcu Kantar, Gülhan Günal, Güzin Müjde Karakaşlı…
Ve elbette hem Türkiye’de hem dünyada bir bilardo misyoneri Semih Saygıner!

Bir çırpıda bu kadar şampiyon sayabilme hakikati dururken yukarıda andığım ülke-spor ikililerine “Türkiye-bilardo”yu da eklemek Allah’ın emri olsa gerek. Her biri farklı tarz sahibi olan bu isimlere tek tek sayfa açmak lazım. Ancak burada sadece Tayfun Taşdemir’den ve onun bilardo evreninde Kasım 2022’den Mart 2023’e kadar estirdiği 120 günlük “Tayfun” kasırgasından bahsetmek istiyorum.

Varan 1: Bilardonun Yükselen Yeni Coğrafyası G. Kore’de Dünya Şampiyonluğu

İlk önce bilardoda herhangi bir kupada şampiyon olmanın ne anlama geldiğini soralım. Şu an dünya sıralamasındaki ilk 30 oyuncunun 20’den fazlasının ya Dünya Kupası Ayak Şampiyonluğu ya da Kıta veya Dünya Şampiyonluğu bulunuyor. Bazıları tek ıstakada 28 çekmek gibi kırılması zor rekorların sahibi. Bazıları hâlâ yaşayan efsane statüsünde, hem de hâlâ kupa kazanan cinsinden: Blomdahl, Jaspers, Caudron, Zanetti, Saygıner, Sanchez, Merckx. Oyun, Batı Avrupa menşeli. Ancak son yıllarda bilardo endüstrisinde de nüfuz sahibi Asya’nın salvoları var. Öyle ki büyük çoğunluğu son 15 senede olmak üzere G. Kore’nin Dünya Kupası Ayağı kazanmış 8 şampiyonu var! 1 şampiyon da Vietnam’dan. Örneğin, 1930’dan beri düzenlenen FIFA Dünya Kupası’nı tarih boyunca kazanan ülke sayısı yalnızca 8. Basketbolda ise bu sayı sadece 6… Yani uluslararası bilardo turnuvaları daha ‘son 32 turu’ndan itibaren yangın yeri! Yani yine futboldan gidersek, sadece İtalya, Brezilya, Arjantin, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin klonlarından oluşan 32 rakibin kapıştığı bir turnuva hayal edin… İşte öyle bir ortam!

Tayfun Taşdemir’in yıllar geçtikçe oyununda güncellemelere ve revizyonlara gittiğini gördük. Kendisi dünyada ‘seri oyun’un büyük kompetanlarından biri olarak kabul ediliyor. Seri oyun, tek elde üst üste 8, 10, 15 ve üzeri sayı çekebilmek için birbirine ahenkle bağlanan doğurgan pozisyonlarla bir kompozisyon bütünü yaratmak demek. Kendisinin bu kompozisyonda oynayarak gayriresmî maçlarda 30’un üzerinde sayı çektiği de vaki. Ancak 30 senedir kırılmayı bekleyen resmî dünya seri rekoru 28! Ve Taşdemir bu oyun yordamıyla rekoru kırmaya aday gösterilen birkaç oyuncudan biri. Bununla birlikte, Taşdemir’in Dünya Şampiyonası’nda bu oyun tarzını esnettiğini gördük. Bu zorlu arenadan muzaffer çıkabilmek uğruna sıkıştığı anlarda çok kez artistik nitelikte sayı çözümlerine yöneldiğini gördük. İkinci göze çarpan nokta ise son viraj sendromuna hiç yakalanmamasıydı. Önceki yıllarda pek çok kez, 50 sayıda bitmesi gereken maçı 40’lara getirip sündürdüğünü hatta bu yüzden maç kaybettiğine de şahit oluyorduk. Ancak örneğin, son yılların alt edilmesi en zor oyuncusu Jaspers karşısında 50-47 biten yarı finalde kesinlikle tutukluk yapmadı. Finalde de öylesine odaklıydı ki İspanyalı rakibi Legazpi daha 15. sayıya varamamışken 15 ıstakada 50 sayıyı buldu. Turnuva sonunda Hollandalı bilardo tarihçisi Bert van Manen’le sohbetimizde o da benzer bir yorum yaptı: “Üst seviye bilardocunun hiç rijit olmaması, esnek ve adaptasyonunun kuvvetli olması, masada doğaçlama yapabilmesi gerekiyor. Hafta sonu bu silahların hepsi Tayfun’un belindeydi.” Nihayetinde, Türkiye’ye Semih Saygıner’in 2003’teki şampiyonluğunun ardından ikinci kez Dünya Şampiyonluğu’nu getirmiş oldu.

Varan 2: Kapitalizmin Bağrında, Las Vegas’ta Buruk Bir Star

Taşdemir daha Dünya Şampiyonluğu sevincine doyamamışken Türkiye 6 Şubat’ta kıyametvari bir deprem felakatiyle karşılaştı. Aslen Muşlu olan Taşdemir’in ise daha depremin üstünden bir ay bile geçmemişken 2 Mart’ta ABD’de bilardo masasının başında olması gerekiyordu. Sonuçta Las Vegas’taki Dünya Kupası’na “kazanacağım bir başarıyla en azından ufak bir teselli olabilir miyim ümidiyle” de gittiğini ifade etti. 1975 doğumlu Taşdemir bilardoya 18 yaşında Marmara Üniversitesi’nde İktisat öğrencisiyken başlamış. İlk defa bir bayram günü bayram harçlıklarıyla gittiği salonda almış ıstakayı eline. İktisat’tan mezun olmuş ama o günden beri bilardodan başka hiçbir iş yapmamış. Eşi her sabah arabasıyla bebeklerini kreşe, kocasını da tam 9’da salona teslim ediyor. Sonuçta ‘Hassasiyet Oyunları’ kategorisinde yer alıyor bilardo. Elinin soğumaması elzem. Ancak 5 Kasım doğumlu oyuncu akrep burcu ve duygusal anlamda da hassas bir mizaç taşıyor. Bilardoda başarıyı taşıyan en kritik kolonlar ise teknik bilgi, fotoğrafik hatta sinematik bir bellek, antrenman, odaklanma ve severek, keyif alarak oynama. Las Vegas’ta da bu kolonların hepsini sağlam tutan Taşdemir yarı finalde İtalyan dev Zanetti’yi, finalde de G. Koreli Haeng-Jik Kim’i mağlup ederek üçüncü Dünya Kupası Ayak Şampiyonluğu’nu elde etti. Kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılası yaklaşık 80.000 dolarlık dünyanın en büyük ekonomisinde, kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılası aşağı yukarı 10.000 dolarlık bir ülkenin “küresel bilardo starı” olarak herkese bilardo ziyafeti sundu. Maç sonunda bırakın ıstakasını, yumruğunu havalara kaldırmayı ülkesindeki trajedinin ağırlığıyla bir tebessüm dahi beliremedi yüzünde. Ama İstiklal Marşı’nı dinlerkenki burukluğuna en azından “ufak bir teselli olabildim” ferahlığı eşlik edebilmiş oldu. Hayat böyle işte, dünyada yüzlerce sporcunun hayalini süsleyip uğruna on yıllarca çalışılan kürsünün zirvesinde sızım sızım bir mahcubiyet hâli…  

Varan 3: Ve Milli Takımlarda Türkiye’nin 7. Dünya Şampiyonluğu

Las Vegas’tan sadece bir hafta sonra Semih Saygıner ve Tayfun Taşdemir’den oluşan Türkiye 3 Bant Milli Takımı Almanya’ya üst üste üçüncü Dünya Şampiyonluğu’nu kazanmak için uçacaktı. Hedef ‘hat trick’ yapmaktı. Aslında hat trick deyimi, sihirbazların el çabukluğuyla 3 aşamada şapkadan tavşan çıkarma numaralarından doğmuş. Gerçi Saygıner’in ‘Mr. Magic’ diye bir lakabı da var ve izleyene bazı sayılar sihir gibi geliyor da olabilir. Ancak bilardodaki mevzunun büyüyle, efsunla, üfürükçülükle hiç alakası yok. Nihayetinde oyuncular küresel cisimler olan toplarla yani fizikle ve de birbirine eşit iki kareden oluşan bir dikdörtgen masayla yani geometriyle meşguller.

Türkiye’ye bilardoda Milli Takım şampiyonluklarının ilk ikisi 2003 ve 2004’te Semih Saygıner & Tayfun Taşdemir takımıyla geliyor. 3. şampiyonluk 2010’da Murat Naci Çoklu & Adnan Yüksel takımından. 4’üncüsü 2011’de Tayfun Taşdemir & Lütfi Çenet takımıyla. 5’incisi 2019’da Lütfi Çenet ve Murat Naci Çoklu ustalarla. 6’ıncı gurur ise 2022’de Tayfun Taşdemir ve Can Çapak’a aitti. Yani, 2020 ve 2021’de Pandemi yüzünden bu şampiyona oynanmadığından son iki şampiyonluk Türkiye’nin elindeydi. Yani üçüncü defa iki sene üst üste şampiyonluk kazanılmıştı. Bu sefer şeytanın bacağı kırılıp hat trick yapılır mıydı?

Gerçekten de Milli Takım çeyrek finalde Nikos Polychronopoulos’lu Yunanistan’ı, yarı finalde Dick Jaspers’lı Hollanda’yı, finalde de Torbjörn Blomdahl’lı İsveç’i devirdi. Ve üst üste 3. kez toplamda da 7. Kez Dünya Şampiyonluğu’nu Türkiye Bilardo Federasyonu’nun müzesine götürmüş oldu. Bu şu demek oluyor ki Tayfun Taşdemir bu 7 şampiyonluğun 5’inde ter dökme gururunu yaşadı. Buna en çok sevinmeyi hak edenlerden biri Bilardo Federasyonu Başkanı Ersan Ercan’dır kuşkusuz. Bilardo, madalya koleksiyonunu her geçen yıl genişleterek hem ülkeyi yurtdışında temsil ediyor hem de Türkiye’deki popüler branşlardan biri olmaya doğru gidiyor.

Ülkelerin refah düzeyleri ve sportif başarılarıyla ilgili karşılaştırmalar, analizler yapar dururuz. Gayrisafi yurtiçi hasılası ilk 100’de bile olmayan Jamaika’nın Usain Bolt’unun 3 olimpiyat üst üste rekorlara ambargo koyması yıllarca gündemden düşmedi mesela. Aslında bu ülke-spor denklemlerini genel teorilerle açıklamak zor, her branşın kendine özgü koşulları var. Belki de ülkenin ‘diğer’ alanlardaki başarı açlığını bu sporlara yüklenerek telafi etme arzusu da rol oynuyordur. Sonuçta ülkenin uluslararası prestijini yükselten hadiseler bunlar. E demiştik bu işin sihirle, büyüyle alakası yok diye. Bu da herhalde sporun psikolojik yanlarından biri. Tamam, fizik, geometri, fotoğraf, bellek, psikoloji dedik. Peki, Tayfun Taşdemir ne diyor? Son sözleri işin ustasına bırakalım:

“Teknoloji, bilgi ve bilim dönemindeyiz. Bilardonun duayeni olan Raymond Ceulemans’ın şöyle bir sözü var: ‘Bilardo ilk önce bir kültürdür sonra spordur.’ Bilardoda matematiksel diyagramlar var. Bizzat bilimin kendisi bu spor. Hem sanatsal hem de bilimsel tarafları var. Gelişim anlamında bütün ailelere tavsiye ediyorum. Sporda herhangi bir yenilgide mazeret üretme vardır. Bizde öyle bir durum yok. Vurup sayı yapamadıysanız eğer yüzde 99,9 sizin hatanızdan dolayıdır. Bu oyunda maçtan sonra istisnasız her bilardocu gidip rakibinin elini sıkar. Eleştiriyi önce kendiniz yapıyorsunuz. Bu da sizin gelişmenizi sağlıyor. İşin psikolojik tarafını söylemek gerekirse; korku, heyecan ve egonuzla masada tek başınasınız. Topluluk önünde korku, heyecan ve stres yönetimi var. Sizin kendinizi anlattığınız ve karakterinizi yansıttığınız bir spor dalı. Kişisel gelişim olarak inanılmaz faydalı. Şiddetin hiç olmadığı sosyal bir ortam sağlıyor. Saygı, birliktelik ve paylaşım var.”

“Yetenekli ve zeki olmak bahşedilmiş bir şey. Asıl alkışlanması gereken çalışmak. Çünkü orada irade var, fedakârlık var. Biz çalışmayı alkışlamalıyız. Disiplini alkışlamalıyız.”

“Rakibin kötü oynaması veya zayıflığındansa iyi oynarken dahi ondan daha iyi olmak daha önemlidir.”

Not: "BİLARDO EVRENİ ARTIK İKİ KUTUPLU: UMB-PBA ÇAĞI" adlı yazım için: https://hunkarbegenmedi.blogspot.com/2023/05/bilardo-evreni-artik-iki-kutuplu-umb.html 

Rifat Özçöllü

BİLARDO EVRENİ ARTIK İKİ KUTUPLU: UMB-PBA ÇAĞI

Bilardoda UMB-PBA İkiliği
Görsel: saigonbilliards.com

2023 Dünya Kupası 2. Ayağı Vietnam başladı. 60’lık Blomdahl’ımız 26’sıyla bizi uçurmaktan yine geri durmadı!!! Kral, elini ıstakasından çekmediği müddetçe meydan okuma sürüyor demektir! Tayfun Taşdemir ve Tolgahan Kiraz son 16’da! Tolgahan’ın çıkışını sürdürmesi göğsümüzü kabartıyor! Final 28 Mayıs Pazar günü.

Aslında klavyenin başına, UMB’deki “artık ve şimdilik tek favorimiz” olan ve 2022’yi (bilardonun da ötesinde) Türkiye’de sporun zirvesinde tamamlayan Tayfun Taşdemir hakkında bir yazı yazmak için oturmuştum. “Artık ve şimdilik tek favorimiz” diyorum çünkü PBA’ya giden Semih Saygıner, Murat Naci Çoklu ve Lütfi Çenet bilardoda her zaman, herhangi bir kupanın doğal favorileri arasındadır. Umarım, UMB’de kalan oyuncularımız da yıllar içinde kazandıkları başarılarla “favori” statüsüne erişecektir. Hatırlayacaksınız Taşdemir’in Dünya Şampiyonluğu’nu burada uzun bir analizle kutlamıştık. Taşdemir, ardından bununla yetinmeyip Dünya Kupası Las Vegas Ayağı’nı ve Saygıner’le birlikte Milli Takımlar Dünya Şampiyonluğu’nu kazandı. Bu olağanüstü bir spor hadisesi ve ülkede bunun yeterince anlaşılmadığı ve yankı bulmadığı açık. Ancak bilardo evreninin Asya yakasında birkaç senedir esen rüzgâr büyük bir hamle yaptı. Ve 3 bant, eski BWA-UMB yarılmasından çok daha radikal bir değişim kasırgasıyla karşı karşıya. Evet, 120 günde dünya bilardosunu sallayan “Tayfun” kasırgasını anla(t)madan önce Asya kasırgasına ve PBA-UMB kutuplaşmasına bakalım:

Dünya bilardosunun en kıdemli ve faal 7 büyük isminden 3’ü Dünya Bilardo Birliği UMB’yi bırakıp G. Kore organizasyonu PBA’ya transfer olmuş durumda: Caudron, Sanchez ve Saygıner.

Adı ve atmosferiyle bariz bir şekilde NBA’i çağrıştıran PBA, elbette ilk önce Caudron olmak üzere, Filippos Kasidokostas, Adnan Yüksel, Jae-Ho Cho, Dong-Koong Kang gibi Dünya Kupası sahibi oyuncuları çoktan bünyesine katmıştı. Ayrıca Eddy Leppens, David Zapata, David Martinez, Dinh Nai Ngo, Nguyen Quoc Nguyen gibi değerli oyuncular da bu cazibeye boyun eğmişti. Türkiye’yi temsilen ise Yüksel’in yanı sıra Birol Uymaz, Savaş Bulut ve Can Çapak da bu şov atmosferinde boy gösteriyordu. Ancak PBA daha da büyümeye kararlıydı: Ve bu sezon başında Sanchez ve Saygıner gibi iki efsane ismin yanında, Murat Naci Çoklu, Sung-Won Choi, Lütfi Çenet, Choong-Bok Lee gibi 3 bant starlarını da arenaya çekmeyi başardı. Hatırlatayım, bu hafta, Çoklu ve Çenet PBA’dan önceki son UMB turnuvalarını oynadılar Vietnam’da. Neticede PBA’nın marka değeri gittikçe büyüyor.  

Gelelim UMB’ye: 7 kıdemli efsaneden 4’ü yani Blomdahl, Jaspers, Zanetti ve Merckx, Dünya Bilardo Birliği’nin kalan sağları arasında. Ülkemizden, yakın dönem performansları itibariyle, Berkay ve Ömer Karakurt, Tolgahan Kiraz, Turgay Orak, Gökhan Salman gibi yetenekler her zaman sürpriz yapmaya aday konumdalar. Ancak şu an, bırakın Türkiye’nin tek favori temsilcisi olmasını, Dünya Genel Klasmanı’nda 3. sırada bulunan Tayfun Taşdemir UMB’nin elinde tutabildiği en ağır toplarından biri konumunda. PBA’ya gidenlerin de UMB’de kalanların da önü açık olsun!   

UMB de Avrupa Bilardo Birliği CEB de ülkemiz federasyonu da yıllardır bu sporu son derece düzgün organizasyonlara kavuşturdular. Ancak bir spor dalının global bir cazibe kazanabilmesi için üç temel direk var: Parlak yıldızlar, seyirci ve endüstri. 3 bandın parlak yıldızları her zaman oldu. Ancak 3 bant, snookerdan daha karmaşık bir spor olmasa da hiçbir zaman snooker kadar izleyici çekemedi. Elbette Kozoom ve Five&Six bu konuda önemli bir fonksiyonu icra ediyorlar yıllarca. Ve elbette haklı sebepleri vardır ancak Antalya’da düzenlenen şampiyona öncesinde Kozoom, TL tarifesini kaldırdı. Hatta sitesinin Türkçe kısmını da kapattı. Şampiyona izleme bedeli 24,99 euro idi, yani o günün kuruyla bile 500 TL civarındaydı. Kozoom’un yıllık tarifesi ise 99,99 euro. Şu an Netflix’in aylık ücretinin 63,99 TL, Disney Plus’unkinin ise 64,99 olduğunu hatırlatalım. Örneğin ben, oktan farksız vuruş tekniklerine hayran olduğum Barış Cin ve Hacı Arap Yaman’ın şampiyonluğunu, Gülşen Degener ve Müjde Karakaşlı’nın heyecan dolu finalini canlı izleyemedim. Dünyanın en büyük seyirci potansiyeline sahip ülkelerinden birinde vaziyet bu.

Lakin belirtmeli ki bu yayın ayağı federasyonları aşan bir olgu. PBA bazı eksikleri gördü ve G. Kore Federasyonu’yla da işbirliği yaparak ama çok daha fazla ve güçlü bileşeni yanına alarak bir organizasyon yarattı. En temel farklardan biri şu: Dünyada bir geleneğin devamı olarak sadece Batı Avrupa’ya özgü olan ve seyirci potansiyeli çok zayıf olan karambol, 5 pin, kadre, tek bant gibi bazı sair branşlarla enerjisini dağıtmıyor. Sporun hiçbir branşına karşı değilim ancak kapitalist ve global mantık, her zaman basit, anlaşılır, odaklı ve seyir cazibesi yüksek olanı arar. İkincisi yine geleneksel ve tarihî gerçeklere dayanan “saray oyunu mentalitesi” PBA organizasyonunun ruhunda kat’a yok. İki yapı ortak bir maç yapmaya kalksa aralarında ihtilaf meselesi olabilecek birkaç kural (brikol puanı ve aso şekli) hariç, bilardo bildiğimiz bilardo. Fakat çuhalar feminen. Üstelik ortamın hormonal metabolizması (!) orta yaşlı Batı Avrupa atmosferinden epey farklı. Fotoğraf çekimleri hariç papyon yok. NBA’i çağrıştıran “libido”, ponpon kızlar, müzik sporun ritminin bir parçası haline gelmiş. Oyunculara bakarsanız en kerli ferli Caudron’undan en sempatik Nguyen’ine kadar herkes bu duruma adapte olmuş durumda, yüksek ortalamalar yine gırla! Ayrıca oyunun centilmen ruhu korunuyor yani “maçtan sonra rakibine gidip sarılanların oyunu”J tanımına hiçbir halel gelmemiş. Ama takımsal ve bireysel rekabet daha canlı. Yani heyecan ve coşkuyla birlikte bu rekabet, tribünlere de yayılıyor.

Muhtemelen, PBA’nın bizde en çok reyting yaptığı dönem sevgili Birol’un şampiyon olduğu ayaktır. Yarı finalde Caudron’la kapışması, finaldeki üstün performansı hâlâ hafızalarda. Hatırlıyor musunuz Birol, o finalin ardından birincilik kürsüsüne “uluslararası şampiyon” unvanıyla çıktı. Evet, bütün kıtalardan oyunculara sahip bu organizasyon. Ancak NBA’in izinden giden ve uluslararası olduğunu iddia eden bu yapının maç yayınlarında İngilizce spikeri bile yok. Arada sırada hatırlatıyorum, çok temel bir şeyi unutuyoruz: Michael Jordan’ı Murat Murathanoğlu olmasa Türkiye’de çok az kişi tanıyacaktı. Kaan Kural gibi bilgili ve coşkulu bir anlatıcı olmasa Kobe’nin Lakers forması o satışlara sittin sene ulaşamazdı Türkiye pazarında. Ve “Eurosport Türkiye” sayesinde bu ülkede insanlar, hiçbir şampiyonları olmamasına rağmen 3 banda kıyasla snooker branşını daha çok tanıyor.

Sevgili Emel Kökçelik Çoklu’nun çok kıymetli ve düzenli Türkçe haber akışına rağmen Kozoom canlı maç yayınlarına dil yatırımı yapamadı. Türkçe analiz, yorum veya magazin içeren sosyal medya videolarına da bütçe ayıramadı. Five&Six’in ise bazen Korece bazen de İngilizce yayınları var. Bazı maçlarda ise duyabileceğiniz en fazla top sesi… Oysa bütün popüler spor organizasyonlarının bütün dünyada her dilde düzenli yayını var. Üzerine basıyorum, Messi ve Ronaldo Türkçe konuşan spikerler olmasa çok dar bir çevre tarafından bilinirdi Türkiye’de! Ama PBA, bu sporu G. Kore ölçeğinden dışarı çıkarmaya kararlı görünüyor. Bu konuda da yatırım yapabilir.

Yani demek istediğim, bu spor kısa zamanda G. Kore’nin en popüler spor dallarından biri haline gelebildiyse dünyada da popülerlik kazanabilir pekâlâ. “Futbol sadece futbol değildir” ya hani. Evet, futbol olmayan kısımlarında kişisel hikâyeler var, drama var, ton var vurgu var, duygular var, empati, özdeşleşme var, korku, tutku, taraf olma, grup aidiyeti, siyaset, şarkılar, tezahüratlar, zaferler, hüsranlar, tribünlerin bir toplumun sosyolojik minyatürü olması gibi pek çok şey var… Ama Türkçe anlatılmazsa bunların hiçbiri yok, olsa bile çok güdük. PBA bir şeyin daha farkında, o da magazin. Evet, seviyeli magazin, sporu ilave duygularla tamamlayıp, hayatın içine sokuyor ve kitleselleştiriyor. Sporun içinde zaten var olan ve gerekli de olan eğlence fonksiyonunu öne çıkarıyor.

Bu zeminleri sağlayıp gitgide genişleten G. Kore’de bilardo; parlak yıldızları, seyircileri ve endüstrisiyle bir “ülke içinde ülke”. Görünen o ki bu ülkede oyuncular, hakemler, ponpon kızlar, antrenörler, yayıncılar, tribünler ve malzeme fabrikatörleri beraberce ekmek yiyerek spor yapıyor ve “çok eğleniyor”! Bu sporun beşiği Avrupa, yeni projeler ve yapılar geliştirmezse Asya kasırgasınca yutulmayı göze almak zorunda. Biz yine de şimdilik bir yana bırakalım bu Asya kasırgasını da dünya bilardosunu 120 gün boyunca sallayan “Tayfun” kasırgasının müziğinde kaybolalım.  

Rifat Özçöllü

Not: “120 GÜNDE DÜNYA BİLARDOSUNU SALLAYAN ‘TAYFUN’ KASIRGASI” başlıklı yazım için: https://hunkarbegenmedi.blogspot.com/2023/05/120-gunde-dunya-bilardosunu-sallayan.html