Telefon Jokeri, Yarı Yarıya Jokeri, Seyirciye Sorma
Jokeri... Bunların bilardoyla alakası ne ola ki? Maç anında, hele bir de
gerideyken konsantrasyon, odaklanma ve tutumumuzu nasıl geliştiririz? Bert van
Manen "Kim Milyoner Olmak İster" yazısında bu noktaları esprili bir
üslupla ele alıyor.
Halen yüzden fazla ülkede yayınlanan, küresel çapta tüm
zamanların en başarılı TV programı. Aslında bahsettiğimiz, eninde sonunda bir
bilgi yarışması: Sandalyedeki yarışmacı gitgide zorlaşan sorular karşısında
teste tabi tutulur. Aynı misal, biz 3 bantçılar da doğru yanıtları
bulamadığımızdan kendimizi sandalyede otururken buluyoruz çok zaman. Neyi
yanlış yapıyoruz acaba? Kim Milyoner Olmak İster’e (KMOİ) daha yakından bakınca
bazı ipuçları belirdi kafamda.
Bilgilerinin yetmediği yerlerde yarışmacıların imdatlarına
yetişecek üç “jokerleri” oluyor. 1) Yarı yarıya jokeri (50:50) 2) Seyirciye
sorma jokeri 3) Telefon jokeri. Bilardoculara vereceğim püf noktası şu: KMOİ’yi
hatırla ve tüm bu cankurtaranlardan UZAK DUR! Niye mi? Sıcak ve yağlı bir
bardak buz gibi biranıza ne edecekse bu jokerler de oyununuza onu edecek ondan.
Bu yarı yarıya jokerini daha önce tartışmıştık. Masada
yaşadığınız o kararsızlık anı vardır ya, işte bu joker tam da odur. Neticede bir
“ara” atış vurmuş olacaksınız. Triple atacaksınız diyelim, çok rahat
olmadığından 3 bantlık yörüngeden (uzun-kısa-uzun) hoşlanmazsınız (genelde çok
uzun düşer), fakat atış 5 banttan (uzun-kısa-uzun-kısa-uzun) da pek rahat
gözükmemektedir (bu sefer de kısa kalacaktır). 4 banttan da oynayabilirsiniz
ancak o da çok hassas bir hattır, böyle atışları güvenle dolup taştığınız
zamanlarda vurabilirsiniz ancak. Yoksa büsbütün farklı bir çözüm mü denemeli?
Yok be! Hepsi de göze korkutucu ve zor geliyor. Sağ omzunuzdaki melek size
olgunca davranıp kısa-uzun-kısa-uzun oynamanızı söyler (sanırım pozisyon kleps
düz turnikeye de müsait –R.Ö.). Lakin solunuzdaki şeytan klasik fısıldamasıyla
galip gelir: “Ne malum, belki hatalısın, sandığından biraz kısa veya uzun
kalacak. En azından böyle daha yakın kaçacak hem aptalca da gözükmeyecek.” Ladees!
Sayı gitti! Kaçacağını bile bile yanlış oynadın ve işte takıldın engele koşucu!
Seyirciye sorma jokerinize giderken etrafınıza “Haydi bir
destek!” diye bakınmaya başlarsınız. Salondaki zevat da kâinatın bugün size
kurduğu komplonun farkına varmış mıdır acaba? Size kalan pozisyonları onlar da
GÖRÜYORLAR mıdır? Sevgili takım arkadaşım, lütfen rakibimin balıklarını tek tek
saydığını söyle, lütfeeen! Ben şimdilik 6 saydım ve bunların üstüne aldığı 13
basit sayı da cabası! Tabelaya bakıyorsunuz: 19 sayı geridesiniz. Sonra
kalkıyorsunuz, karşınızda demir leblebi bir sayı, uğraşıyorsunuz didiniyorsunuz
ama sonuç, kıl payı bir kaçış. İşte şimdi tiyatro başlıyor: Masada uzun uzun
kalmalar, seyirciye bakmalar. Alnınızın ortasında kalın harflerle şu cümle
yazıyordur adeta: “Hadi söyleyin, bundan daha iyisi vurulabilir miydi?” Sonra
“elektrikli sandalye” cezasına çarptırılmış mâhkum gibi oturursunuz
koltuğunuza. Takım arkadaşlarınızdan fayda yok. Hakemden, seyirciden medet yok.
Hayat hiç de adil değil.
Telefon jokeriyse tam da maçın ortasında geri düşmüşken çağırdığınız
cankurtaranlardandır (!). Arkadaşınıza yarın anlatacağınız hikâyenin provasını
yapıyorsunuzdur. “Kanka bu maçı kazanmam imkânsızdı. Hiçbir şekilde toplar
benden yana değildi. Aldığım bi brikoller vardı, onlarda da 2. top
Hanya’da 3. Konya’da! Güya savunma yapayım diyorum, rakibe avanta kalıyor. Geliyor,
abanıyor topa, sayı yok, ama bi bakıyorsun, üç top da banda yapışmış. O maçı
çevirse çevirse Caudron çevirirdi, fakat beni aştı abi!” Köfteci bebekler gibi
ağlamıyor ve daha sportmen bir oyuncuysanız konuşmanın şu versiyonu da var: “O
gün rakip bana fazla iyiydi! Güzel bir dokuz patlattı, ardından da yedi çekti.
Ne yapayım? O kadar da kötü değildim ama kazanmayı kesinlikle hak etti.” Maç
esnasında kafanda dolaşan bu telefon konuşmalarını hatırladın mı? Ve oyuncu
koltuğunuzdan arkadaşınıza, antrenman partnerinize veya hayat arkadaşınıza
söylemeyi oldum olası unuttuğunuz bir şey var. Ben size hatırlatayım:
Maç daha bitmedi!!!
Zorlu 3 bant kapışmalarından galip çıkmanız için hep şimdiki
zamanda, anda olmanız gerekir. Hâlâ devam eden bir maçın analizlerine
başladıysan geçmiştesin demektir (ve kazanacağın yer orası değildir). Son
sahneye atlayıverip kendine neden kaybettiğini açıklamaya başladınsa
gelecektesin demektir (ve kazanacağın yer orası da değildir). Her iki durumda
da kaybetme ihtimaliniz üç katına çıkar. Maçın başlarında yaptığınız hatalardan
dolayı kendinizi dövmeyin. Bunun için yer ve zaman olacak, merak etmeyin: Eve
giderken arabada veyahut antrenman masasında, ama YARIN! Şu an için önünüzdeki
sayıyı yapmaya çalışın ve ardından geleni: Bu sizin tek JOKERİNİZ, tek
CANKURTARANINIZDIR! Tabelayı, takım arkadaşınızı, o şapur şupur patates
kızartması yiyen “sinir bozucu” çocuğu, hatta rakibinizi bile unutun. Evet,
olsa olsa ikinci derece öneme sahiptir rakip. Hayatınızı alakadar eden tek şey,
işte şimdi, işte burada, masada çözüm bekleyen sayıdır. Ve yapabilirsiniz, o
donanım sizde var. Kim durduracakmış sizi? Rakip koltuğunda oturuyor. Oyun
sırası sende!
Bert van Manen
Çeviri: Rifat Özçöllü
Yazının İngilizce orijinali için: https://carompedia.com/blog/2016-3-who-wants-to-be-a-millionaire/