Bu videoyu izlerken hönküre hönküre ağlamaklar, dövünmeler,
bıyık altı gülmeler ve kahkahalar niye giriftçe birbirine sızıyor? Bu karmaşık sorunun
cevabını arıyorum. “Niye Yeşilçam’a bu kadar ağlarız, güleriz?” diye sempozyum
soruları vardı. Kurmacayla gerçeğin birbirine ulandığı, dolandığı bir durum var
‘prodüksiyon’da. Parası yetişmeyen müşteri, oyuncu. Yardım eden kadınsa ‘gerçek’
hatta sahici. Sözleri ‘replik’ olsa ancak Müjde Ar bu kadar karakteristik çemkirirdi,
hissine kapılıyorsunuz. (“Hiçbir yerde bulamazsın beni!”) ‘Müşkül’ü oynayan
oyuncunun gözleri öyle çok fırıldanıyor ki muhtaciyetten malûl, soğukkanlı ve
sempatik dolandırıcı anıştırması bıyık altı gülmelere yol açıyor. Öte yandan, kadını,
çıkış kapısına son engel olarak gören, bir yandan hodbin bir yandan donuk
adamın, muhtemelen önündekini ‘ne de olsa kadın’ görmesinden mütevellit kuşkuculuğu
ve tutukluğu… (Bir de bunun, kasiyerin karşı cins olduğu veya sırada çapkın ve
müşfik erkek olan versiyonları da çekilebilir.)
Ekranın köşesindeki Altan Erkekli, kamera objektifleri
derken, olayı izleyen bir dolu göz katman katman iç içe geçmiş halde. Ve evdeki
izleyici gözü tarafında şu da var: Robin Hoodculuk var ya serde, köşe bucak
kamufle edilen kameralar yokmuş da, ‘gerçek hayat’ta da bu oyunculuk mahareti
sergilenip eve bebek bezi, süt vs. götürülebilse fantezisi… Ve oturup ayağını
uzattığı yerden buna zahmetsizce göz yuman bu ‘subjektif etiğin’ yaşadığı bedava
haz…
Bu ‘overacting’ler, ‘benimkisinin oyun olduğunu
unutmayın’lar, öte yandan teselli de ediyor hönküre hönküre ağlayan izleyiciyi…
Ancak oyunda görülebilir veya devlet-özel fark etmez TV’de olabilir böyle
şeyler demecilik… Zaten baştan dış ses, prodüksiyonun ne kadarının oyun ne
kadarının gerçek olduğunu söylüyor. Ve yine ‘kopma’ evresine henüz erişmeden altyazı
istatistiği de, sizi az sonra, bugün Türkiye’de, 2002’nin %30’larına kıyasen
ancak %2 kadar muhtemel bir olay için hönkürteceğiz, diye peşinen teskin ediyor.
Kahkaha kısmına gelirsek, kasada bir umut, şefkat bekleme vaziyetinin kadın tarafından
böylesine uzatılmasındaki şuurlu-şuursuz karışımı kurnazlık ve bu kurnazlığa
duyduğumuz aşinalık, şartlar ne kadar gerçek olursa olsun “iyi ya da kötü” insana
has bir teatrallik içeriyor.