Sayfalar

marco zanetti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marco zanetti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2023 Salı

Bilardocu tek beden giyer mi? - Bert van Manen (9)

Sevgili Bert van Manen’in bu yazısının çevirisi birkaç gün önce yitirdiğimiz çok sevgili Naci Güçhan’ın ruhuna gitsin. Aslında beni yaklaşık bir sene evvel aradığında Manen’in “Blomdahl Çağı” kitabının dilimize çevrilmesi için bazı girişimlerde bulunduğunu anlattı. Ben de tevafuk, o yazıları bir süredir çok çevirmek istediğimden söz ettim Hoca’ya. Sonra hemen sevgili Mehmet Varlık’ı aradı, o da Manen’le iletişime geçti… Derken o günden beri, Manen’in özellikle gençlerin ve tüm bilardocuların mental sportif gelişimine çok faydası olan bu yazılarının dilimizde okunabilmesi için çalışıyorum. Bu yazı, bilardoda duruş, tutuş, vuruş gibi teknik konular üzerine yine zihinleri kışkırtıcı bir biçimde kafa yoruyor ve tekstildeki “tek beden” teriminden yola çıkarak hiçbir bilardocunun tek bedene sığamayacağının altını çiziyor. Umarım Hadise tınılı başlık ve bu başka sporlara da dokunan yazı ilginizi çeker. Çeviriye, sağ olsun, Semih Saygıner duruş tutuşuyla ilgili özel bir not da ekledi. 75. Dünya Şampiyonası’nda her biri çok sevgili Tayfun Taşdemir, Tolgahan Kiraz, Ömer Karakurt ve Berkay Karakurt’a canıgönülden başarılar dilerim. 

Semih Saygıner, 1982.
1964 doğumlu Saygıner bir keresinde, ilk duruş-tutuşunu geliştirdiği zamanlarda, 1976'da ülkemize gelen Belçikalı Ludo Dielis'in (1945-) gazetelerden birinde gördüğü fotoğrafını hatırlayan fotoğrafik belleğinin kendisine yön verdiğini söylemişti.—R.Ö

Belçika'nın iki büyük bilardo efsanesi Ludo Dielis ve Raymond Ceulemans

Bilardocu tek beden giyer mi?

Birkaç yıl evvel Belçika Ligi’nde ikisi de Freddy adında iki bilardocunun maçını izliyordum. Evet, adları aynıydı ama tıpkı Laurel & Hardy’nin ikizleri gibiydiler. Büyük Freddy 1,93’tü ve hayli kiloluydu: Dağ gibi adam yani. Küçük Freddy ise topuklar dahil 1,60’tı. Yemekle arası nasıl mı? “Az yiyen olur veli” cinsinden bir âdem işte. Her ikisi de iyi, deneyimli oyuncular: 0,750-0,900 arasında bir yerlerdeler. Merak bu ya, maç bitince gidip ikisinin de ıstakasına bir bakayım dedim. Ne desem beğenirsiniz? İkisi de aynı boy, aynı ağırlıkta. 

Bir bakıma tuhaf bir şey değil mi bu? Yüzden fazla kot bedeni üretilir, fakat ıstakaya gelince “herkese tek beden”! O ıstakaya uyum sağlamak, onunla topları nasıl zaptedeceğini öğrenmek oyuncuların marifetine kalıyor. Şayet ortalama bir boyun cismin varsa ne âlâ. Fakat örneğin, bizim Freddylerden bunu istemek haksızlık. Rahat (ve düzgün) bir vuruş yapıp hassas bir isabet sağlayabilmeleri için ıstaka tutuş ve duruşlarına ince ayar çekmeleri şart. Diz ve dirseklerin bükülme derecesi, sırtın kavisi ve hatta kafanın duruşu. Nitekim iki bilardocu bile aynı atış karşısında aynı pozisyonda durmaz. Ama mesele atışı sayıya çevirmekse çoğu oyuncu bunun üstesinden gelir. Bazıları az yürünse de Roma’ya çıkan yollar çoktur.   

Bir bilardo atışının icrasında çok az hatadan ucuza kurtulabilirsiniz. Başınızı oynatıyor, köprü elinizi kaldırıyor, ıstakayı sağa sola sallıyor musunuz? Bunlar oyununuzu berbat eder, ilerlemenize ket vurur. Ya kurallara boyun eğersiniz ya da bedelini ödersiniz! Ancak açıkça söyleyeyim, bir atışa hazırlanırken farklı vücutlar farklı şeyler yapmaya mecburdur. Evet, kurallar var, tamam. Fakat sıklıkla ve itinayla çiğnenirler kendileri.

Bir Belçikalı oyuncu var, duruşu o kadar dik ki atış esnasında kafası, ortalamanın 10-15 santim üzerine çıkar. Garip, yapay ve rahatsız gözükür. Acaba bilardoya başlarken düzgün bir hoca bulma şansına nail olamamış mı dersiniz? Kurt Ceulemans’tan bahsediyorum, kimin oğlu olduğunu elbette biliyorsunuz, Raymond Ceulemans’ın. 1,3 genel ortalamaya sahip korkulu bir rakiptir kendileri. (Efsane’nin oğlu Kurt Ceulemans’ın kendisine özgü duruşu için: https://www.youtube.com/watch?v=OLBHa2czCYI&t=262s)

Bir de göğe merdiven dayamış Hollandalımıza bakalım. (Onun ıstakası da normal ebatlarda bu arada!) Atışlarda yeterince eğilme sorunu var bu adamın. Dizlerini bükmekten hoşlanmadığı aşikâr, bu yüzden bacaklarını açıyor. Öyle böyle değil. Leylek gibi! İnanın bana, biraz daha açılsalar aralarında saat farkı oluşacak! Hadi canım, böyle atış mı yapılır yav, demeyin. Yapıyor, onun adı Dave van Geel, hem de 1,2 genel ortalamasıyla tertemiz bir 3 bantçı. (Daha birkaç gün önce özel bir turnuvada kürsüde gördüğümüz Sevgili Furkan Şenel’in kulakları çınlamış mıdır?—R.Ö)

Bir de Amerikan bir oyuncu var, onun için de şimdiye dek gördüğüm “ıstakayı en tasarruflu kullanan” oyuncu diyebilirim. İster avanta (ticky) atsın ister beş bant, sağ eli ıstaka gövdesinin ortasındadır. “Ziyan bir teknik, bu tutuşla kaliteli vuruşu rüyasında görür!” mü dediniz? Kendisi 2005 ABD Şampiyonu Sonny Cho, 1 ortalamanın epey üstündedir ve oyunu hem kudretli hem de hoştur. (Sonny Cho’nun tutuşuna göz atmak için: https://www.youtube.com/watch?v=C8_wsHUy1Nk)

Temkinli olmak adına şu anekdotu da aktarayım. Yetenekli fakat eksantrik John van der Stappen bir lig maçındaydı, o gün uzatma parçasına başvurmak durumunda kaldı, o parçayla üst üste üç atış sayı yaptı. “Bu iyi geldi,” dedi maçtan sonra. Birkaç hafta sonra kendisine özel, 160 santimlik özel bir ıstakayla çıkageldi. Tüm sezon o özel ıstakayla oynadı. 140 santimlik ıstakasıyla genel ortalaması 1,1’di, 160’lıkla kaç oldu dersiniz? Yine 1,1! Güney Amerika’daki Surinam’ın başkenti Paramaribo’nun en iyi oyuncusu şu an.

Esrarengiz yetenek Filipos “Nefis Titreşimler” Kasidokostas’tan söz etmedim bile. 2009 Dünya ve 2012 Avrupa Şampiyonu. O yaptığı şeyleri nasıl yapıyor, hiçbir zaman almayacak zavallı aklım.

(Kasidokostas’un başka bir akıl almazlığı için: https://hunkarbegenmedi.blogspot.com/search?q=kasidokostas)

Yine de şeytan dürtüyor, şu soruyu sor, diyor: “Eyvallah, bu oyuncular kendilerine has stilleriyle oyunlarını olabilecek en iyi yere götürdüler, ancak daha düzgün bir duruş ve daha geleneksel ıstaka tutuşuyla daha da güçlü olabilirler miydi?” Bakın, bu doğru bir önerme midir, emin değilim. Şuna ikna değilim ki kitabi bir duruş olsun, kopyalanıp çoğaltılsın da öğretilsin. Sanırım, duruş ve vuruş tekniği meselesi şahsi bir hadise, nihayetinde literatürün dediği değil vücudun ve beynin dediği oluyor.

Belki Kurt, Dave ve Sonny’den daha az derecededir, fakat çoğu oyuncu bir şekilde normlardan sapar, ya böyle icap etmektedir, bu oyunu bedenlerinin şekil ve işlevlerine uydurmaları lazımdır, ya da bireysel yeteneklerini sonuna kadar kullanmaları gerektiğinden. Hatta güçlerinin bir kısmı bu kural ihlallerine “rağmen” değil, tam da bu sapmaları “sayesindedir.”

Elbette kimseye ıstakasını Sonny Cho gibi tutmasını veya Kurt Ceulemans gibi durmasını tavsiye etmem. Ve, bana sorarlarsa şayet, asla bu iki oyuncuya da “Farklılıklarınızı düzleyin,” demem. Öğrencilerime gelince; onlara iyi gelen duruş neyse onu bulmalarını söylerim, benimkini kopyalamalarını değil. Çocuklara öğretmek… O farklı bir olay: Onlara yerleşik temelleri verirsiniz. Ayaklar buraya, eller şuraya, baş düzgün! Yarın müzik yapmaları için onlara en iyi şansı verecek temel: DO-RE-Mi. Sonra kendi tarzlarını kendileri geliştirirlerse (nitekim çoğu beceriyor) problem yok. Yok, bir yetişkinsiniz ve bu oyunu senelerce oynadınız ve bir sebepten bazı ayarlamalar yapmak zorunda hissediyorsunuz: Bunları ufak ufak ve zamana yayarak yapın. Aman katı olmayın: yoksa içinizdeki (sezgisel) hesap makinesi buna ayak uyduramaz. Aksi takdirde şüphe zehri damarlarınıza ve beyninize yıllarca musallat olur. Ne yazık ki buna şahit oldum, bedbaht bir şeydir bu.

Teknik noksanlar ne kadar zararlıdır? Veya şöyle soralım: Kusursuzdan aşağı bir teknikle oyununuzu ne kadar yukarı çekebilirsiniz? Belli mi olur, belki Semih Saygıner olursunuz (ki ıstaka tutuşu bariz bir şekilde “çarpık”tı) yahut da Marco Zanetti (onun da sağ eli hiçbir antrenörün zinhar önermeyeceği biçimde yatıktır). Bu oyunun en efsanevi vuruşu Saygıner de, bilardoya damgasını vurmuş Zanetti de bireyci, türünün tek örneği ve normlardan sapan sporculardır. İşin gerçeği, tıpkı bizim gibi. Aslında bunun bize söylediği şey şu: Oyununuzda bir kusur olsa bile sınırınız ancak gök kubbedir. Steffi Graf hayat kurtaracak bir teknikten yoksundu: raketinin tersiyle üst falso veremezdi, ama ne gam, parlak bir kariyeri oldu Alman tenisçinin. Büyük İspanyol golfçü Seve Ballesteros bütün başlangıç atışlarında rakiplerine yaklaşık 30 metre verirdi fakat neticede hepsini sollayan o olurdu.

Bu fotoğrafta görüldüğü gibi tutuşu "kitabi" değil, kendisine özgü. Istaka, vücudundan açık. Manen'in de vurgulayarak belirttiği gibi bilardo literatürüne armağan ettiği mucit sayılarını hep bu "çarpık" tutuşla yapmıştır. 7 yıllık aranın ardından bilardo müsabakalarına döndükten sonra ıstakasını gövdesine gitgide yaklaştırmıştır.—R.Ö  

Hâlâ bir oyuncuya öykünmekte ısrar ediyorsunuz, ve Semih veya Marco bile dört dörtlük, kitabi bir örnek teşkil etmiyorlar, e ne olacak, rol model kim alınacak? Benim önerim (şimdilerde PBA’ya transfer olan) Sung Won Choi olur. Zanetti bu sporun bütün departmanlarında onun önünde ve Choi, hiçbir zaman Saygıner gibi ağızları bir karış açıkta bırakacak atışlar yapmayacak. Tamam, ama duruş, tutuş, vuruş diyorsanız mükemmelliğe bela şekilde yakın olan o.

Güney Koreli Usta Sung Won Choi
Bir Choi değil misiniz? Steffi’yi, Semih’i ve Seve’yi unutmayın. Kusurlu iyidir. Kusurlu iş yapar!

Bert van Manen 

Çeviri: Rifat Özçöllü 

Yazının İngilizce orijinali için: https://www.carom.gr/reblog/one-size-fits-all/

20 Nisan 2023 Perşembe

Berkay Karakurt’tan 1,200 Eşiğine Takılan Bütün Bilardoculara İri Lokma Bir Mesaj!

2023 Avrupa Şampiyonası:
1. Marco Zanetti 2. Berkay Karakurt 3. Torbjörn Blomdahl-Daniel Sánchez  

Berkay Karakurt sadece Avrupa kürsüsüne çıkmadı, Türkiye’deki ve dünyadaki bütün bilardoculara bir mesaj gönderdi. Hayırdır, ne mesajı? Hadi, “her şey toz ve gaz bulutuydu” evresine gidelim. Evet, bilardoya başlarsın, duruş, tutuş, vuruşlar belli bir kıvama gelir. Amerikanda topları deliklere bir bir yuvarlıyorsundur. Karambolde 20-25’lik seriler mi? Ne olacak canım, hepsi çorap söküğü gibidir. E sonra üç bant… Oooo, salonun müdavim amcalarına, ablalarına kafa tutmaya başladın. Sana bilardoyu öğreten abinle, babanla çekişiyorsun. Bir bakmışsın 0,600’lerdesin. Haydi, turnuvalarda deneyeyim şansımı dedin. Öyle böyle derken, geçti mi birkaç sene? Peki, “Abi şu ortalama muhabbeti nedir be, bi anlatsana ya” dediğin anı hatırladın mı? Ne diyordu söylemesi kolay ama becermesi zor formül? “İşte, her elde 1 sayı çekebiliyorsan 1 ortalamayla oynuyorsun demektir.” İçinden o naifçe bilenip hırslanarak mırıldanışın kulağına geldi mi? “Yapılır bu ya! Yaparım ben bunu ya! Niçin olmasın? Tabelada virgülün soluna 1’i yazdıracağım bir gün, herkes görecek?”

Sonra usta olduğun günler erişir. Mahallende, şehrinde, bölgende sayılı oyunculardansındır. Bırak bir maçta 1,000 üzeri oynamayı, yıllık genel ortalaman 1,200’lere varmıştır. Ancak bu başarı günbegün dirençli bir eşiğe dönüşmeye başlar. Yıllar geçer, o eşik engebeli patika, hendek, duvar olur. Uğruna verdiğin onca yıl bu 1,200 (haydi biraz daha zorladın 1,300, belki 1,400) dağına takılmak için miydi? Hoop! Küçümsemeyin bu eşiği! Bu genel ortalama eşiğinden nice kürsülere zıplanmıştır. Hatta Türkiye Şampiyonası’nda yürüdüğün dal kıyaktır, çeyreği, yarıyı bile görürsün. Ama final, şampiyonluk, Milli Takım, Avrupa, Dünya kürsüleri? İşte oraya sıçramaya yetişmez o eşik. Bu oyunun 2000’ler sonrası çağındasın çünkü.

Dikkat, bir oyuncunun bütün sene boyunca katıldığı turnuvaların genel ortalamasından bahsediyorum. Dünyada bu istatistik kaleminde 1,500’ün üzerinde kaç kişi var? Siz bakmayın canlı yayındaki yorumcu hocamızın, biraz bol keseden, “bu oyuncuların genel ortalamaları 2,000’in üzerinde” dediğine. Bütün evrende yıllık ortalaması 2,000 üzeri ya 1 ya da 3 oyuncu ya var ya yok. Hatta aşağı yukarı aynı cümleyi “1,900 üzeri” için de kurabiliriz. Bert van Manen bu istatistikleri sürekli paylaşıyor, bakabilirsiniz. Ya, söz konusu ettiğim 1,200 eşiğinin üstü? Orası güçlü bir arzu, kararlılık, odaklanma ve gayret ister. Daha derin bilgi, sürekli revizyon, istikrar, disiplin, bolca seyahat, tutku, ego terbiyesi, bilgelik... Hayatını, eşinle, çoluğunla, çocuğunla ilişkini o uğurda dizayn etmeni ister. Sponsorların gözüne çarpıp profesyonelce diyaloglar kurmanı ister. Aman efendim, bilardo demişler ona, kıskançtır kendileri, çokça sevilmek ister…

Sevgili Berkay son birkaç senede arzuyla çabalayarak, bu oyuna sevgi vererek bu eşiği kırdı. Avrupa Şampiyonası’nda 1,605 turnuva genel ortalamasıyla 2. oldu. Peki, “Bilardo Âlicenapları” altta kalır mı, kalmaz elbet. Âşığına ikramlar sunacak mutlak. Öyle ya, bu eşiği geçenin ikramı ne ola ki? Onu aşana sormak lazım ama… İşte bu saydığım zor ama tatlı engellerin=lezzetlerin hepsinden bir miktar keyfetmek var. Evet, o “ister de ister” dediklerimi vermenin kendisi de bir keyiftir zaten. Yani yolun kendisi ödüldür. “Kısmet oldu,” demek yetmez. Berkay kısmeti için çalışıp hem yolu gördü hem de yolun sonundaki meyveyi. Bu lezzetleri on yıllardır duyumsayanların yanında yamacında kürsüye çıktı. Dilerim bu lezzetlerden daha çok tadar. Daha çok yol aşar. Ve eşiği atlamak için gayret edenlere daha çok ilham olur. Tebrikler.

Not: Hem sonuçlar hem de organizasyon anlamında başarıyla tamamlanan Avrupa Şampiyonası’yla ilgili bu üçüncü yazım oldu. Devamı gelecek. UMB-PBA ikiliği ve bilardonun geleceğiyle ilgili kafamı kurcalayan konular var. Bugüne kadar yazdığım veya çevirisini yaptığım bütün yazılar hunkarbegenmedi.blogspot.com sitesinde.
Bir rica: Yazılarım için, sözlü olarak dile getirdiğim her yorum için ciddi EMEK sarf ediyorum. Kaynak gösterilmeden kullanıldıklarına şahit oluyorum, lütfen telif hakları konusunda hassas davranalım.

Rifat Özçöllü 

 

 

2 Şubat 2023 Perşembe

Dick Jaspers'ın Önünde Huşuyla😊 Eğiliyorum!


H.J. Kim - Jaspers       
Hotel Inter Burgo Wonju 3 Bant Dünya Şampiyonası Büyük Final

5 gün sonra Ankara'da başlayacak 2023 Dünya Kupası'nın ilk etabı öncesindeki önemli provada Jaspers finalde Haeng-Jik Kim'i mağlup ederek şampiyon oldu. "Önünde HUŞUYLA😊eğiliyorum," diyorum. Neden mi? Turnuvada Sung-Won Choi'ye yenildiğinden mağluplar dalından ilerliyordu ve bugün sabah uyandığında finale çıkabilmek için onun önünde 4, ev sahibi Kim'in önündeyse 2 maç vardı. Ve aynı günde Merckx, Blomdahl, Heo ve Zanetti'yi yenmesi gerekiyordu. Hepsini yendi!!! Finalde ise Kim'e set dahi vermeyip şampiyon olarak 100.000 Euro'nun sahibi oldu. Bu hem arzusunun büyüklüğü hem de oyuna ve kendisine olan saygısıyla alakalı olsa gerek! Daha ne denebilir ki? Alkışlar Büyük Usta!!! 😊 

1 Şubat 2023 Çarşamba

Bilardoda Galip ve Mağlubun Önündeki İki Seçenek

Blomdahl-Zanetti                
Hotel Inter Burgo Wonju 3 Bant Dünya Şampiyonası Yarı Finali

Güney Kore Hotel Inter Burgo Wonju 3 Bant Dünya Şampiyonası’ndaki format biraz karışık bulunsa da sonuçta üstatlar turnuva boyunca, sayı hedefine koşmayıp akıp giden saniyeleri yakalamaya çalıştı. Öncelikle Haeng-Jik Kim’e elense de bu bilmeceyi bir şekilde çözerek yarı finale kalmayı başaran Tayfun Taşdemir’i tebrik ederim. 2023’e fena bir başlangıç sayılmaz. Gelelim dramatik ve enfes Blomdahl-Zanetti yarı finaline. Son sette Zanetti 14-2’den 12 çekip Blomdahl’ı yakaladı, 13. sayıyı kaçırdı ama penaltılarda kazandı. Gerçekten nefes kesiciydi. Bulunmaz Hint kumaşıydı! Seyirciler maçı ayakta izledi! Maçın linki aşağıda zaten. Zanetti maçı kazandığında haklı bir zafer sevinciyle psikolojik bir harpten çıkmanın yükünü aynı anda taşırken Blomdahl yamacına yanaşıverdi. Daha babasıyla Amerikan oynadığı yıllardaki naif hırsını hiç kaybetmeyen ve bu maçta da son saniyeye kadar koşan Blomdahl’ın da iki seçeneği vardı önünde: ya hayal kırıklığına sığınacak ya da 60’ındaki akranına olgunlukla “kadim dostum bu kavgayı da bitirdik, sen bir yumruk daha fazla atmayı başardın, o zaman niye duruluyorsun öyle, hakkındır, keyfini sür!” diyecekti. O ikincisini yaptı elbette... 👏👏👏

10 Aralık 2022 Cumartesi

“Bilardo Kitabı”nın Hızına Ayak Uyduranlar ve Uyduramayanlar

Artistik Ustaları "Çaça" Murat Karabul ve "Tattooed Man" Taygun Yılmazberk 

Mısır’daki Dünya Kupası’nda parlayan Asyalılardan ilhamla “Bilardonun beşiği Avrupa iken ‘Asya Ekolü’ diye bir okuldan söz edebilir miyiz?”, “Klasik ve modern okul arasındaki farklar ne?”, “Adını ne koyarsak koyalım, yepyeni teknik tercihlerin yön verdiği bu yeni bilardo yordamından neler devşirebiliriz?” gibi soruların cevabını arayan bir yazı hazırlıyor(d)um. 

Ancak sıkça tekerrür etmeye başlayan bazı hakem hatalarının “artistik bilardo evreninin” hızına ayak uyduramamaktan kaynaklandığına dair bir not düşeceğim. Hem böylece çok büyük zahmetlerle hazırlanan ama asla yeterince fark edilmediğini düşündüğüm, harikulade büyüleyici artistik videolarıyla üç bant arasındaki kesişim kümesine dikkat çekebileceğim. 

1) Yarı finalin en kritik anında tecrübeli Mısırlı hakemin, Zanetti’nin olan sayısını kafasındaki sayı paternine takılarak vermemesi. 

2) Ve son Dünya Şampiyonası’nda da G. Koreli hakemin Tran’ın çözümünü anlamakta şaşılacak derecede güçlük çekmesi. 

Karikatürist İrfan Sayar'ın Gırgır dergisinde çizdiği bir karakteri vardı “Zihni Sinir” diye, pratik zekâlı bir mucidi tasvir ediyordu. Çok değerli İspanyol, Paco González Soto tam öyle kreatif biri ve sürekli yeni icatlar peşinde! Daha çok yeni, birkaç gün önce “tuşlatmalı veya sıkıştırmalı avantalar” serisini bütün dünyayla paylaşmıştı. Bugün, Üstat Zanetti muhtemelen kasten tuşlatmadı ama topu, kısa + beyaz + uzun + beyaz + uzun bant rotasını izleyip 3 banttan sayıya gitti. Fakat hakem, top beyazdan önce uzuna değmediği için, yani repertuarındaki kalıba uymadığı için gözünün önündekine değil zihnindeki “sayılar kitabı”na baktı ve orada bulamadığı için sayıyı veremedi. Halbuki “bilardo kitabı” günbegün güncelleniyordu… Tran’ın sayısındaki kararsızlık ise şunu gösteriyor: Bazı hakemler ne yazık ki 3 bantla tamamen kesişim halinde olan artistik repertuarını yeterince takip etmiyor. İtirazlara gelince: Bilardo emektarı Bury’nin itirazı ölçüsüz ve yersizken, Zanetti haklı söylenmeleri ve olgunca pes edişiyle gayet klastı! Sanchez ise oturduğu nokta itibariyle emin olamadığından çekimser kalmayı tercih etti. 

Örneğin, ülkemizden Taygun Yılmazberk’in son paylaştığı kolajı izleyince görüyoruz ki o video asla “artistik” peşinde değil sadece. Evet, kökü Saygıner'in 90'larda yayınladığı videolara kadar uzanan, hayal gücü engin ve özgün bu görsel ve akustik şölenlere bilardoya ilgi ve merak uyandırdıkları için çok şey borçluyuz. Ancak öte yandan üç bantla artistik disiplini arasındaki kesişim kümesini çok iyi fark etmiş akıl dolu bir video bu aynı zamanda. Belki yakın gelecekte 3 bandın “düz” repertuarına girecek veya tıpatıp aynısı olmasa bile içerdikleri teknik donelerle başka çözümlere ilham verecek çok kreatif çözümler öneriyor. Tıpkı turnuvalara katılan (Gümüş, Hacı Arap, Cin, Taç vd.) veya katılmayan (Saygıner, Çaça Murat Karabul, Özcan Can Arcan vd.) sporcularımızın dünyaya armağan ettiği birçok olağanüstü artistik figürün “sonra sonra” yetenekli üç bantçılar tarafından “3 bant kitabına” pratik olarak dahil edilip "olağanlaştırılması" gibi. 

Google’a, YouTube’a yukarıda geçen sanatçılara ilaveten Raymond Ceulemans, Raymond Steylaerts, Roberto Rojas, Miguel Torres, Florian Venom Kohler, Efren Reyes ve unuttuğum birçok ismi yazdığınızda, söz veriyorum, “Kozmos” belgeselini aratmayacak harikalarla karşılaşacaksınız. 

1) Daniel Sanchez ve Marco Zanetti'nin yarı final mücadelesi ve aslında su götürmez ama "tartışma yaratan" sayısı: https://www.youtube.com/watch?v=bCqKAmFcntc

2) Quyet Chien Tran'ın aslında su götürmez ama kararsızlığa neden olan sayısı: https://www.facebook.com/100043740588514/videos/519840099995586

3) Paco González Soto'nun sıkıştırmalı veya tuşlatmalı avantaları (ticky) örneklediği video: https://www.youtube.com/watch?v=bc54_6fYc_Y&t=43s

4) Taygun Yılmazberk'in "o" videosu: https://www.youtube.com/watch?v=DU2LzZOZM0k&t=258s  

5) Çaça Murat Karabul'un muhteşem artistik videosu: https://www.youtube.com/watch?v=-y-gjc_Fxgk&t=1469s

6) Özcan Can Arcan'ın YouTube kanalı: https://www.youtube.com/@ozcancanarcn


13 Aralık 2014 Cumartesi

“Yalnız ve Hırçın İtalyan”ın Bu Hayattaki “Oyun” Sahnesi Bilardo Mekânları



Dünya Kupası’nın Hurghada/Mısır Ayağına Dair… 


Marco'nun bu hayattaki sahnesi bilardo mekânları. Dünyanın neresinde olursa olsun, seyircisinin karşısına çıkıp "oynuyor". 30 küsur senedir... 52 yaşındaki "oyuncu" bugün kendine şampiyonluk rolünü biçti. Bazen ikinciliği, üçüncülüğü, ilk turda elenmeyi de oynasa son saniyeye kadar rolünün hakkını veriyor. Seyirciyle mücadele de rolünün spontane gelişen bir parçası oldu bugün. (Blomdahl da geçenlerde seyirciyi zapturapt altına alabilmek için karizma ve otoritesini kullanarak bir bakışla "herhangi bir oyuncu değilim"i hatırlatmak gereği duymuştu.) "Yalnız ve hırçın İtalyan", "oyunculuğu" yüzünden bazen eleştiriler de alıyor. Ama eleştirenlerin de "oynamasının" önünde hiçbir engel yok.
***
Kang'a (Dong-Koong) gelirsek, diğer Korelilerden birazcık farklı o, az daha sert, ritmini tutturması çok önemli. Biraz gözü kara bir ritim denebilir belki. Şampiyon olmayı ve büyükleri devirmeyi o pervasızlığıyla başarmıştı. Fakat yarı finalde de (son bölüm hariç) finalde de temkinli ve ürkek oynadı.
***
Semih Saygıner'le ilgili bir iki not: Psikoloji ve beden çalışmalarında "kas hafızası", "duyusal ve duygusal hafıza" diye kavramlar var. Adnan Yüksel başarılı maçların ardından kötü oynayarak veda etti denemez. Bununla birlikte bütünsel olarak psikolojik ve fizyolojik bünyesi eski kondisyonlarını hatırlar gibiydi. Demek ki hazırlıklı gelmiş. (Tayfun'u Blomdahl maçı yordu sanırım. Tam anlayamadım klasik son salvosunu niye yapamadığını.) Semih Saygıner'in de kaslarının ve zihninin hatırlamasını umduğumuz kondisyonlarının ne menem şeyler olduğunu göz önünde bulundurursak bunun rakipleri için pek bir dert olacağı kesin. Tabii hafıza nöronlarının önündeki perdelerin açılabilmesi sık ve bol uyarımla ilgili. Zanetti birkaç yılı bulan durgunluk döneminin ardından ısrarının karşılığını aldı, alıyor; Semih Saygıner usta da "hafıza"nın ilacının tekrar ve ısrar olduğunun hepimizden çok bilincinde.

29 Kasım 2014 Cumartesi

Kore’deki 3-Bant Bilardo Dünya Şampiyonası ve Mükellef Bir Şampiyon Choi



Genç olgunluk diye bir şey vardır ya hani, Choi'nin kendi atışına hakem sayı vermesine rağmen olmadı deyip Sanchez'i masaya davet etmesi o kabilden. (Tuncay Akay’a olmayan sayıyı kare kare tespit edip cümle âleme ispatladığı için teşekkür.) Biraz da dedikodu: J Bir de Zanetti'yi düşünün, geçen hafta adam çaçaron çaçaron, Sanchez'le kavga etti İsviçre'de. Hayır, hırsını, direncini seviyorum ama bu kez abartmıştı... İyi oldu vallahi, içimin yağı eridi. Tayfun bence kesinlikle sıradan bir oyuncu değil. İstisnasız her maçta o kadar orijinal çözüm(leme)leri oluyor ve bunları öyle rahat icra ediyor ki onun enteresan zekâsının yarısını (Choi hariç) Korelilerin çoğunda görmüyorum. Tamam efendi, disiplinli çocuklar da külliyen 40 sayı triple, turnike, havuz, acem izlerken sıkılıyor insan, ya onlar atarken sıkılmıyor mu?

Hem bunların atası Sang Lee en gözü kara varyeteciydi. Varyeteden kastım apaçık sayı varken maç disiplininden çıkıp artistiğe yeltenmek değil. Oyuncunun müşkül durumların altından yaratıcılığı, pozisyon ve teknik dağarcığıyla kalkabilmesi. Choi’nin olgunluğu hem kişiliğinde hem de oyununda. Bazı çözümleri taştan sıkılan su misali. Zaten karşılığını şampiyonluklarına bir tane daha ekleyerek aldı.

Bilardoyu sıkıcı Asya çağı mı bekliyor?

Bu turnuvada mesela Cho, Caudron'u sürKLASe etti. Öyle mi acep? Istaka her ona geçtiğinde pozisyon tercihim Blomdahl-Tran'a kaçmacacılık yönünde cereyan etti. Tran'ın (Vietnam) oyunu daha göze hoş geliyor bence. Ki Tran'ın “tarihinde” Blomdahl'la yaptığı bir maç vardır, çok geri düşmesine rağmen izleyenlerin ağzını açık bırakmıştır. O günkü maçın ve Tran'ın sonraki numaralarının Türkiye'de az izlendiğini sonra fark ettim. Çünkü Tran Türkiye'ye geldiğinde (Cho şampiyon olmuştu o turnuvada) tribünlerden bir dolu "bu çocuk da kim ya?" sesleri yükseliyordu.

Dikkatinizi çekti mi, bugün Cho zor bir pozisyonla karşılaşıp kısa süre sonra bîçare alt dudağı, üst dudağını örttüğünde Blomdahl o pozisyon için zihninde 2 varyeteyi çoktan elemiş 3.yle 4. arasında açık oturum veya referanduma gitmişti. (Cho sallayıverdi oturdu.) Pozisyon dağarcığı araştırmak, öğrenmek, çalışmak ve yaratıcılıkla büyür ama yaratıcılık da cesaretle ilgili bir şey. Tayfun'un bazen atış tercihlerinden dolayı eleştirildiğine şahit oluyorum, fakat bu tür oyunculara karşı galibiyet risk almadan kazanılmıyor. Tayfun şu an ilk 10’da, ilk 3’e girinceye dek pek çok deneme-yanılması olacaktır... Ya da Cho'nun zaman zaman yaptığı gibi baştan iyi start alıp ustaları zora sokmak mümkün. Cho'nun mücadele azmi ve gücünün yüksek olduğu da malum, 40-32'den şampiyon olduğunu unutmayalım. (Tayfun dünyada hem geriden gelerek tırnağıyla dişiyle hem de önde götürerek kazanma becerisine sahip nadir oyunculardan.) Velhasıl, Avrupalı üstadlar emekli olduğunda meydan Asya'ya kalacaksa oyunu daha izlenir kılmaları için onları zorlamalı. Yoksa bu monotonlukta devam edeceklerse ve uzun süreli bir “Asya çağı” yaşayacaksa bu spor, bilardonun eskisinden daha 'klas' olmayacağı yönünde şüphelerim var (şimdilik).