Sayfalar

Daniel sanchez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Daniel sanchez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2022 Cumartesi

“Bilardo Kitabı”nın Hızına Ayak Uyduranlar ve Uyduramayanlar

Artistik Ustaları "Çaça" Murat Karabul ve "Tattooed Man" Taygun Yılmazberk 

Mısır’daki Dünya Kupası’nda parlayan Asyalılardan ilhamla “Bilardonun beşiği Avrupa iken ‘Asya Ekolü’ diye bir okuldan söz edebilir miyiz?”, “Klasik ve modern okul arasındaki farklar ne?”, “Adını ne koyarsak koyalım, yepyeni teknik tercihlerin yön verdiği bu yeni bilardo yordamından neler devşirebiliriz?” gibi soruların cevabını arayan bir yazı hazırlıyor(d)um. 

Ancak sıkça tekerrür etmeye başlayan bazı hakem hatalarının “artistik bilardo evreninin” hızına ayak uyduramamaktan kaynaklandığına dair bir not düşeceğim. Hem böylece çok büyük zahmetlerle hazırlanan ama asla yeterince fark edilmediğini düşündüğüm, harikulade büyüleyici artistik videolarıyla üç bant arasındaki kesişim kümesine dikkat çekebileceğim. 

1) Yarı finalin en kritik anında tecrübeli Mısırlı hakemin, Zanetti’nin olan sayısını kafasındaki sayı paternine takılarak vermemesi. 

2) Ve son Dünya Şampiyonası’nda da G. Koreli hakemin Tran’ın çözümünü anlamakta şaşılacak derecede güçlük çekmesi. 

Karikatürist İrfan Sayar'ın Gırgır dergisinde çizdiği bir karakteri vardı “Zihni Sinir” diye, pratik zekâlı bir mucidi tasvir ediyordu. Çok değerli İspanyol, Paco González Soto tam öyle kreatif biri ve sürekli yeni icatlar peşinde! Daha çok yeni, birkaç gün önce “tuşlatmalı veya sıkıştırmalı avantalar” serisini bütün dünyayla paylaşmıştı. Bugün, Üstat Zanetti muhtemelen kasten tuşlatmadı ama topu, kısa + beyaz + uzun + beyaz + uzun bant rotasını izleyip 3 banttan sayıya gitti. Fakat hakem, top beyazdan önce uzuna değmediği için, yani repertuarındaki kalıba uymadığı için gözünün önündekine değil zihnindeki “sayılar kitabı”na baktı ve orada bulamadığı için sayıyı veremedi. Halbuki “bilardo kitabı” günbegün güncelleniyordu… Tran’ın sayısındaki kararsızlık ise şunu gösteriyor: Bazı hakemler ne yazık ki 3 bantla tamamen kesişim halinde olan artistik repertuarını yeterince takip etmiyor. İtirazlara gelince: Bilardo emektarı Bury’nin itirazı ölçüsüz ve yersizken, Zanetti haklı söylenmeleri ve olgunca pes edişiyle gayet klastı! Sanchez ise oturduğu nokta itibariyle emin olamadığından çekimser kalmayı tercih etti. 

Örneğin, ülkemizden Taygun Yılmazberk’in son paylaştığı kolajı izleyince görüyoruz ki o video asla “artistik” peşinde değil sadece. Evet, kökü Saygıner'in 90'larda yayınladığı videolara kadar uzanan, hayal gücü engin ve özgün bu görsel ve akustik şölenlere bilardoya ilgi ve merak uyandırdıkları için çok şey borçluyuz. Ancak öte yandan üç bantla artistik disiplini arasındaki kesişim kümesini çok iyi fark etmiş akıl dolu bir video bu aynı zamanda. Belki yakın gelecekte 3 bandın “düz” repertuarına girecek veya tıpatıp aynısı olmasa bile içerdikleri teknik donelerle başka çözümlere ilham verecek çok kreatif çözümler öneriyor. Tıpkı turnuvalara katılan (Gümüş, Hacı Arap, Cin, Taç vd.) veya katılmayan (Saygıner, Çaça Murat Karabul, Özcan Can Arcan vd.) sporcularımızın dünyaya armağan ettiği birçok olağanüstü artistik figürün “sonra sonra” yetenekli üç bantçılar tarafından “3 bant kitabına” pratik olarak dahil edilip "olağanlaştırılması" gibi. 

Google’a, YouTube’a yukarıda geçen sanatçılara ilaveten Raymond Ceulemans, Raymond Steylaerts, Roberto Rojas, Miguel Torres, Florian Venom Kohler, Efren Reyes ve unuttuğum birçok ismi yazdığınızda, söz veriyorum, “Kozmos” belgeselini aratmayacak harikalarla karşılaşacaksınız. 

1) Daniel Sanchez ve Marco Zanetti'nin yarı final mücadelesi ve aslında su götürmez ama "tartışma yaratan" sayısı: https://www.youtube.com/watch?v=bCqKAmFcntc

2) Quyet Chien Tran'ın aslında su götürmez ama kararsızlığa neden olan sayısı: https://www.facebook.com/100043740588514/videos/519840099995586

3) Paco González Soto'nun sıkıştırmalı veya tuşlatmalı avantaları (ticky) örneklediği video: https://www.youtube.com/watch?v=bc54_6fYc_Y&t=43s

4) Taygun Yılmazberk'in "o" videosu: https://www.youtube.com/watch?v=DU2LzZOZM0k&t=258s  

5) Çaça Murat Karabul'un muhteşem artistik videosu: https://www.youtube.com/watch?v=-y-gjc_Fxgk&t=1469s

6) Özcan Can Arcan'ın YouTube kanalı: https://www.youtube.com/@ozcancanarcn


19 Mart 2022 Cumartesi

Bilardoda (Milli) Takım Dinamikleri


Tayfun Usta ve "Can Savaşçı"mıza minnet! Bu sportif milli başarılar bize moralin ötesinde bir tür hayat motivasyonu vermiştir hep. 2002'de ekonomik kriz tehdidini hissettiriyorken, futboldaki dünya üçüncülüğü bize can suyu olmuştu.
Motivasyon derken: Usta, Sanchez'i 16 ıstakada yenerken sadece İspanya Milli Takımı'na büyük bir darbe indirmekle kalmadı, Legazpi’yi yenmek için Can’ın (zaten içinde var olan) cesaretini bulup çıkartmasını da sağladı. Turnuvanın favori “ikinci adam”ı gösterilen Legazpi, takımının “birinci adamı” havlu atınca oyundan düştü de denebilir. Ancak Can öyle bir silkindi ki (çeyrekte rövanşı alsa da grup maçlarında Jacop Sorensen’e yenildiğini ve Türkiye’nin “zayıf halkası” şeklindeki yorumların yarattığı baskıyı da hesaba katın) final maçında hem sorumluluk ve inisiyatif bayrağını devraldı hem de yorgunluk emareleri veren Usta’yı diriltene dek savaştı. (Çok kıymetli Van Manen, uzaktan çok tanımıyor olabilir Can’ı ama ben hiç şaşırmadım buna, zaman zaman pozisyon oyunundan taviz verse de, savaşçılığından hiç taviz vermediğini biliyorum. Ve bir diğer savaşçı Lütfi Usta’nın “mesaj kutusu”na verdiği tepkileri de son derece haklı buluyorum. Öncümüz Saygıner’in açtığı yolda biz bir ekol ülkeyiz, seyircilerimiz de üsluplarıyla oyuncularımızın gerisinde kalmamalı.) Ve Can, cevval Kolombiyalı Catano’ya “bugün sana masa dar, hadi gel seni seyirci sandalyesine alalım” dedikten sonra Tayfun Usta yorgunluğuna rağmen klasını yine gösterdi ve bu kez de Can’ın içinden gözyaşları çıktı geldi. Tayfun Usta Dünya Kupası’nda Sanchez maçında 40’ı geçtikten sonra (43-11’di skor!) yaptığı gibi, son sayıyı o kadar bekleyecek lüksü olmadığını biliyordu bu kez. Ama böylesi bir efor, turnuvanın son günü de olduğu düşünülürse, hem mental hem fiziksel bir yorgunluğa yol açtı muhtemelen. Belki de Can’ın ateşi aldığını fark etti ve bu sefer de o Can’ın arkasına takıldı. Yani özetle, cesaret, özveri, inisiyatif alma, sorumluluk üstlenme, iki oyuncu arasında sürekli değişen lokomotif-arka vagon denklemi gibi dinamikleri iyi işleten Milli Takım 6. dünya şampiyonluğunu göğüslemiş oldu.
Not: Özellikle Catano ve Garcia oyunlarıyla, Murat Naci Usta’nın yıllar önce kırdığı zincirlere takılıyorlar gibi. Güney Kore seviyesinde bir ekonomileri yok ve devlet destekleri ne derecede bilmiyorum ama ülkelerinde çok salon olduğunu ve bilardonun çok sevildiğini biliyorum, dolayısıyla Kolombiya’dan da şampiyon çıkabilir birkaç sene içinde. Dolayısıyla 3 bant bilardonun globalleşmesi yolunda Asya’dan sonra Güney Amerika’yla birlikte eksik parçalar tamamlanmaya devam edecek. (Umarım Siyah Afrika’dan da oyuncular çıkacak bir gün bilardo sahnesine.) Ve de ne güzel olacak böyle bir şey, hatta bir gün olimpiyat branşı haline gelecek, kim bilir?

13 Eylül 2015 Pazar

3-Bant Bilardoda Metafizik Direniş İhtiyacı


Torbjorn Blomdahl
Dick Jaspers
                                               
3 Bant Bilardo Dünya Kupası Guri finaline birkaç saat kala.

Blomdahl 2012’de Peloponnese’teki (Yunanistan) turnuvada 3-bantta yeni bir düzey başlattı: 2,739’luk genel ortalamayla final sonunda havada ıstaka sallamak. Bu şu manaya geliyordu: 5 maç üst üste 15 el dahi kullanmadan maç kazanmak. Bu turnuvadan önceki rekor 2,420 idi. Fakat bu öyle yıllardır kırılamayan bir düzey değildi. Sadece 1 sene önce gelinmiş bir düzeydi (Viyana, 2011). Ve o düzey, o dönemler itibariyle yine bireysel kalabilecek kadar dar bir alandaydı. Eski rekor hazmedilememişti henüz. Ancak 3-4 maçlık serilerde buna yakın genel ortalamalar elde edilebiliyordu. 2,420’den öncesinde ise turnuvalar genelde 2,000 hatta bazen 1,500 genel ortalamanın altında kazanılabiliyordu. Blomdahl’ın 90 başlarında yükselttiği seviyeye (Tokyo, 1992: 2,204) yine Blomdahl, Jaspers veya birkaç oyuncu tarafından daha (örneğin, Saygıner’in Atina’da 2004’te 2,000 genel ortalamayla kazandığı turnuva) zaman zaman yaklaşılıyor veya o rekor egale ediliyor veya biraz biraz yükseltiliyordu ama bu birkaç oyuncu da genel istatistiğe göre 2,000 ortalamanın altında turnuva kazanıyorlardı. 
Bu tarz, maç içerisinde 15 civarında ataklar gerektiriyor. Fakat bu dozdaki performansların hemen ardından maç içinde 8-10’luk seriler bile nadir yakalanabiliyor. 15+10’luk serilere çok rastlanmıyor. Örneğin, Blomdahl neredeyse bir solukta yarıyı aşıp 30’lara geldikten sonra ezici bir istatistikle duraklamaya giriyor, bazen 5-10 ıstakaya kadar çıkıyor bu duraklama. Çünkü mental mod, üst üste iki-üç kere 10’luk serilere hazır değil henüz. Çünkü “gerek” duyulmuyor. Yani 25 sayı civarı farkları kapatmaya yeltenen cengâver pek çıkmıyor. Veya üşeniliyor mu desek? Malum, psikolojide her eylem bir “ihtiyaç”a göre güdülenir. Fakat gelinen bu seviyede, Jaspers, bu “ihtiyacı” bilardo mentalitesinin kavramlar dünyasına kazandırıyor. Bu nasıl tanımlanır bilemiyorum, “imkânsız direniş”? Geçen turnuvada Dae-Kwon Shin’le oynadığı unutulmaz, efsanevi ve vecde getirici maçta, daha öncesinde Tran’ı onca farktan sonra şaşkınlığa uğratışında bu “metafizik direniş”lerin örneklerini sunmuştu. Tran o tokattan sonra epey sarsıldı ama bu tarz bir tokadı bilardo tarihinde ilk sallayan Caudron’du. O maçı hatırlatmama gerek yok zaten, herkes anladı onu! Yani demek istediğim, Tran bir daha yerden kalkamaz dememeli, Tran da bir süre sonra Jaspers gibi âlemlerden seslenebilir. (!) Henüz Jaspers düzeyinde olmasa da yani 3 ortalama civarında 40 finişine burun buruna girmek gibi bir metafizik hadiseye bulaşmayıp bunu daha insani (!) düzeyde 1,600-2,000 civarında yapan epey savaşçı var: örneğin Taşdemir’in bir önceki düzeyi buydu, 2,000 ortalamayla çok maç kaybetti kıl payı ve Zanetti, Merckx, Leppens, Forthomme, Çenet, Nguyen, Tran, Horn, Choi, Cho da bu direnişçi kategorisindeler… Bu parantezin içinde Avrupalıların takipçileri olarak Koreli ve Vietnamlılar da var ama bugüne kadar 3-bantta bütün eşikleri yaratma geleneği kurucu figür olarak Avrupalıların… 
Velhâsıl, Blomdahl ve Caudron’dan sonra bu “ihtiyaç”a cevap verip bu 2,500 civarı genel ortalama savaşçıları kulübüne girmek ancak Sanchez ve Tayfun gibi iki ışıltılı yetenek ve bilardo bilgininin elinden olabilirdi. (Bu yazıyı final maçından önce gönderiyorum, maçın sonucu çok önemli değil, şimdiden tebrik ederim Usta’yı; umarım akış, Sanchez’in boşluklar bulamadığı şekilde cereyan eder.)

29 Kasım 2014 Cumartesi

Kore’deki 3-Bant Bilardo Dünya Şampiyonası ve Mükellef Bir Şampiyon Choi



Genç olgunluk diye bir şey vardır ya hani, Choi'nin kendi atışına hakem sayı vermesine rağmen olmadı deyip Sanchez'i masaya davet etmesi o kabilden. (Tuncay Akay’a olmayan sayıyı kare kare tespit edip cümle âleme ispatladığı için teşekkür.) Biraz da dedikodu: J Bir de Zanetti'yi düşünün, geçen hafta adam çaçaron çaçaron, Sanchez'le kavga etti İsviçre'de. Hayır, hırsını, direncini seviyorum ama bu kez abartmıştı... İyi oldu vallahi, içimin yağı eridi. Tayfun bence kesinlikle sıradan bir oyuncu değil. İstisnasız her maçta o kadar orijinal çözüm(leme)leri oluyor ve bunları öyle rahat icra ediyor ki onun enteresan zekâsının yarısını (Choi hariç) Korelilerin çoğunda görmüyorum. Tamam efendi, disiplinli çocuklar da külliyen 40 sayı triple, turnike, havuz, acem izlerken sıkılıyor insan, ya onlar atarken sıkılmıyor mu?

Hem bunların atası Sang Lee en gözü kara varyeteciydi. Varyeteden kastım apaçık sayı varken maç disiplininden çıkıp artistiğe yeltenmek değil. Oyuncunun müşkül durumların altından yaratıcılığı, pozisyon ve teknik dağarcığıyla kalkabilmesi. Choi’nin olgunluğu hem kişiliğinde hem de oyununda. Bazı çözümleri taştan sıkılan su misali. Zaten karşılığını şampiyonluklarına bir tane daha ekleyerek aldı.

Bilardoyu sıkıcı Asya çağı mı bekliyor?

Bu turnuvada mesela Cho, Caudron'u sürKLASe etti. Öyle mi acep? Istaka her ona geçtiğinde pozisyon tercihim Blomdahl-Tran'a kaçmacacılık yönünde cereyan etti. Tran'ın (Vietnam) oyunu daha göze hoş geliyor bence. Ki Tran'ın “tarihinde” Blomdahl'la yaptığı bir maç vardır, çok geri düşmesine rağmen izleyenlerin ağzını açık bırakmıştır. O günkü maçın ve Tran'ın sonraki numaralarının Türkiye'de az izlendiğini sonra fark ettim. Çünkü Tran Türkiye'ye geldiğinde (Cho şampiyon olmuştu o turnuvada) tribünlerden bir dolu "bu çocuk da kim ya?" sesleri yükseliyordu.

Dikkatinizi çekti mi, bugün Cho zor bir pozisyonla karşılaşıp kısa süre sonra bîçare alt dudağı, üst dudağını örttüğünde Blomdahl o pozisyon için zihninde 2 varyeteyi çoktan elemiş 3.yle 4. arasında açık oturum veya referanduma gitmişti. (Cho sallayıverdi oturdu.) Pozisyon dağarcığı araştırmak, öğrenmek, çalışmak ve yaratıcılıkla büyür ama yaratıcılık da cesaretle ilgili bir şey. Tayfun'un bazen atış tercihlerinden dolayı eleştirildiğine şahit oluyorum, fakat bu tür oyunculara karşı galibiyet risk almadan kazanılmıyor. Tayfun şu an ilk 10’da, ilk 3’e girinceye dek pek çok deneme-yanılması olacaktır... Ya da Cho'nun zaman zaman yaptığı gibi baştan iyi start alıp ustaları zora sokmak mümkün. Cho'nun mücadele azmi ve gücünün yüksek olduğu da malum, 40-32'den şampiyon olduğunu unutmayalım. (Tayfun dünyada hem geriden gelerek tırnağıyla dişiyle hem de önde götürerek kazanma becerisine sahip nadir oyunculardan.) Velhasıl, Avrupalı üstadlar emekli olduğunda meydan Asya'ya kalacaksa oyunu daha izlenir kılmaları için onları zorlamalı. Yoksa bu monotonlukta devam edeceklerse ve uzun süreli bir “Asya çağı” yaşayacaksa bu spor, bilardonun eskisinden daha 'klas' olmayacağı yönünde şüphelerim var (şimdilik).