Sayfalar

jae-ho CHO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jae-ho CHO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2022 Pazartesi

Kuyudan Çıkmanın Asil Sanatı - Bert van Manen (3)

Güney Koreli yetenek Jae-Ho Cho Fotoğraf: Kozoom

Bazen düşüşler yaşarız, bazen küseriz ama bu spora duyduğumuz o gönül bağı düştüğümüz kuyunun dibinden eninde sonunda çıkarır bizi. Tabii ki aşkımız en büyük motivasyonumuz ama elle tutulur metotlara da ihtiyacımız var. Bunun için üstat Bert van Manen'e kulak verelim.

Kuyudan Çıkmanın Asil Sanatı

Hepimiz aynı yoldan geçtik: “Ani düşüş”. Haftalar aylar geçer, hiçbir şeyi doğru dürüst yapamazsınız, ortalamalarınız standartlarınızın epey altında seyreder. Bayağı uğraşırsınız ancak topların dediği dedik gibidir. Bantlara yapışırlar, olur olmaz noktaları bulurlar veya birbirlerini perdeleyerek pek bir şey bırakmazlar size. Sizi en çok ifrit eden işte bu korkunç bahtsızlığınızdır. 61,7 milimlik bir delik görsünler, o 61,5’lik toplar o deliğe girerler çıkarlar, hem de kaç kez ardı ardına. “O kadar da iyi vurdum, nasıl kaçıyor ya! Hem de üç kere üst üste! Beni buluyor ya! Bin defa vur böyle kaçmaz! Kâinat bana komplo kurmuş!”

Kuyunun dibinden çıkma safhasına geçmeden evvel bu kaçan talihsiz sayılara dair bir çift söz edeyim: Olmaz ya, kırmızı ışıkta yaya bekliyorsunuz ve önünüzden ilk geçen araba 1963 Jaguar E-type modeli oluyor. O da ne, ikinci geçen de 1963 Jaguar E-type modeli, hatta üçüncüsü de.* İyisi mi şöyle anlatayım: a) Ya az önce manyak bir tesadüfe şahit oldunuz, ya da b) bu üç Jaguar’ın oradaki varlığına dair mantıklı bir açıklama olmalı.

Hadi gelin o üç “inanılmaz” kaçışınızın ardındaki mantığı arayalım.

* Burada Manen, 24 saat süren Le Mans (Fransa) spor otomobil yarışlarına atıf yapıyor. Jaguar E-type’ın üzerine bina edildiği Jaguar D-type modeli, gerçekten de 1955, 1956 ve 1957’de üst üste üç kez bu yarışı kazanmıştı. Yani başarısızlık da tesadüf değil başarı da. Bu ünlü yarış üzerine birkaç film var, sonuncusu Christian Bale ve Matt Damon’ın başrolünü paylaştığı 2019 yapım Ford v Ferrari (Le Mans ‘66). 😊

Düşüşteyken yaptıklarınızı sayayım mı? 
  • Basit sayıları öyle bir oynarsınız ki ardından kalan pozisyon berbat mı berbattır.
  • Topları ya banda yapıştırır ya da fecaat bölgelere gönderirsiniz (en barizlerinden birini, iki topu karşı kısa bandın ortasına gönderdiğinizde yaşarsınız!). Ve en mühimi:
  • Sayıyı 3 banttan mı 4 banttan mı alacağınıza karar veremezsiniz ve “arada” bir atış yaparsınız ki bu sizi doğruca deliklere, gediklere yollar. Hem de defalarca… Halbuki topların kabahati yok, siz nereye yolladıysanız oraya gidiyorlar.

Velhâsıl, tezgâhı kuran kâinat falan değil. Ne geliyorsa başınıza, sebebi sizsiniz. Kendiniz ediyor kendiniz buluyorsunuz. Bu arada: top her seferinde gidip o deliği bulmaz. Kafaya vurduklarınız saniyeler içinde unutuluverir ancak ah o kaçanlar var ya işte onlar bir türlü zihinden çıkmaz.

Düşüşten çıkmanın bir yolu var mı? Elbette, hem de her zaman işe yarayan bir yol: ZAMAN. Öyle ama doğal olarak bizler süreci hızlandırmanın yollarını arar dururuz. Ve bu yollar mevcuttur da.

Haftalarca ya da aylarca zayıf oynamak teknik bir problemden de kaynaklanabilir psikolojik bir meseleden de. Veya ikisi birden. Bu durumda birincisini tetikleyen genelde ikinci etkendir. En kötü senaryodaysa bir aşağı sarmal oluşturmak için ikisi de birbirini besler.

Teknik konuları halletmenin pek çok yolu var ve her zaman problemi tespit etmek ve tanımlamakla işe başlamalısınız. Temellerinizin (duruş, sağ ve sol el) yerinde olduğunu varsayacağız. Şayet değilse: Tez bunu kabullenin! Ve yardım alın.
  • Kendinizi aynada veya videoda izleyin.
  • İyi bir oyuncudan sizi izlemesini ve yorumda bulunmasını rica edin.
  • Istakanızı geliştirmek için hayran olduğunuz bir oyuncunun videolarından ilham alın.
  • Antrenmanda basit sayıları daha iyi yapmaya odaklanın. Zor sayılar peşi sıra gelecektir ve inanın, onlar basitlerin yarısı kadar bile önem teşkil etmiyor zaten.
  • Antrenmanda ortalamayı falan unutun. Toplara kaliteli bir şekilde vurun. Şimdilik tek ödeviniz bu.
  • Kendinizi test etmek mi istiyorsunuz? Falso ve kleps gerektiren orta zorlukta bir atış koyun masaya, birkaç denemeden sonra köprü elinizin yerini iyice belleyin. Şimdi iki sigara alın (tabii ki başkasının paketinden, çünkü biz sigara içmiyoruz) ve ıstakanızın ucunun 15 cm önüne, şaftınızın da 2 mm sağına ve soluna gelecek şekilde bu sigaraları çuhaya dikin. Ve atışı gerçekleştirin. Sayıyı yapıyorsanız ve sigaralar hâlâ dik duruyorsa teknik problemleriniz neredeyse halloldu sayılır.
Zihin sabit disk gibidir, bazen iyi bir temizliğe ihtiyaç duyar. Düşünceleriniz toksikleştiyse ve masadayken duygularınız çoğunlukla negatifse birçok lüzumsuz bit ve baytı atıp sisteminizi yeniden başlatmanız gerekir. Zihninizi doğru rotaya oturtmak ise fiziksel bir zindelik hissiyle başlar. Jaspers’ın sevdiği gibi parka koşuya gidin veya yüzün. Saunada biraz vakit geçirin. Stresinizi azaltan, enerjinizi yükselten her neyse artık...

Temizlikler henüz bitmedi. Bu oyunu sevme nedenlerinizle tekrar irtibata geçmelisiniz. Hem göze hem kulağa hitap eden 3 bandın saf güzelliğinin verdiği o keyif, bütün bilardocuları buluşturan bir nedendir.
  • Masayı elektrikli süpürgeyle temizleyin ve acele etmeyin.
  • Bir dolunay gecesinde baykuşun gözleri gibi parlayana dek topları cilalayın.
  • Şaftınızı, ıstaka lastiğinizi temizleyin, eldiveninizi yıkayın. Çok ciddiyim, bunlar asla vakit kaybı değildir. Yatırımdır ve karşılığını alırsınız.
  • Yalnız olduğunuza emin olun. Düşüşten kurtulmaya çalışırken ihtiyacınız olan son şey seyircidir çünkü.
  • Ve ŞİMDİ antrenmana başlıyorsunuz. Bir görevi yerine getirmeye, bir şeyler elde etmeye çalışmıyorsunuz. Keyif almaya çalışıyorsunuz. İyi bir karar ve sağlam bir vuruşun yüzünüzde gülümsemeyle sonlanacak bir sayıyı getirmesi çok zaman almayacak, emin olun. Kuyuya ışık vurmaya başladı bile! 

Bert van Manen

Çeviri: Rifat Özçöllü

Yazının İngilizce orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz:

https://carompedia.com/blog/2015-11-the-noble-art-of-climbing-out-of-a-ditch/

29 Kasım 2014 Cumartesi

Kore’deki 3-Bant Bilardo Dünya Şampiyonası ve Mükellef Bir Şampiyon Choi



Genç olgunluk diye bir şey vardır ya hani, Choi'nin kendi atışına hakem sayı vermesine rağmen olmadı deyip Sanchez'i masaya davet etmesi o kabilden. (Tuncay Akay’a olmayan sayıyı kare kare tespit edip cümle âleme ispatladığı için teşekkür.) Biraz da dedikodu: J Bir de Zanetti'yi düşünün, geçen hafta adam çaçaron çaçaron, Sanchez'le kavga etti İsviçre'de. Hayır, hırsını, direncini seviyorum ama bu kez abartmıştı... İyi oldu vallahi, içimin yağı eridi. Tayfun bence kesinlikle sıradan bir oyuncu değil. İstisnasız her maçta o kadar orijinal çözüm(leme)leri oluyor ve bunları öyle rahat icra ediyor ki onun enteresan zekâsının yarısını (Choi hariç) Korelilerin çoğunda görmüyorum. Tamam efendi, disiplinli çocuklar da külliyen 40 sayı triple, turnike, havuz, acem izlerken sıkılıyor insan, ya onlar atarken sıkılmıyor mu?

Hem bunların atası Sang Lee en gözü kara varyeteciydi. Varyeteden kastım apaçık sayı varken maç disiplininden çıkıp artistiğe yeltenmek değil. Oyuncunun müşkül durumların altından yaratıcılığı, pozisyon ve teknik dağarcığıyla kalkabilmesi. Choi’nin olgunluğu hem kişiliğinde hem de oyununda. Bazı çözümleri taştan sıkılan su misali. Zaten karşılığını şampiyonluklarına bir tane daha ekleyerek aldı.

Bilardoyu sıkıcı Asya çağı mı bekliyor?

Bu turnuvada mesela Cho, Caudron'u sürKLASe etti. Öyle mi acep? Istaka her ona geçtiğinde pozisyon tercihim Blomdahl-Tran'a kaçmacacılık yönünde cereyan etti. Tran'ın (Vietnam) oyunu daha göze hoş geliyor bence. Ki Tran'ın “tarihinde” Blomdahl'la yaptığı bir maç vardır, çok geri düşmesine rağmen izleyenlerin ağzını açık bırakmıştır. O günkü maçın ve Tran'ın sonraki numaralarının Türkiye'de az izlendiğini sonra fark ettim. Çünkü Tran Türkiye'ye geldiğinde (Cho şampiyon olmuştu o turnuvada) tribünlerden bir dolu "bu çocuk da kim ya?" sesleri yükseliyordu.

Dikkatinizi çekti mi, bugün Cho zor bir pozisyonla karşılaşıp kısa süre sonra bîçare alt dudağı, üst dudağını örttüğünde Blomdahl o pozisyon için zihninde 2 varyeteyi çoktan elemiş 3.yle 4. arasında açık oturum veya referanduma gitmişti. (Cho sallayıverdi oturdu.) Pozisyon dağarcığı araştırmak, öğrenmek, çalışmak ve yaratıcılıkla büyür ama yaratıcılık da cesaretle ilgili bir şey. Tayfun'un bazen atış tercihlerinden dolayı eleştirildiğine şahit oluyorum, fakat bu tür oyunculara karşı galibiyet risk almadan kazanılmıyor. Tayfun şu an ilk 10’da, ilk 3’e girinceye dek pek çok deneme-yanılması olacaktır... Ya da Cho'nun zaman zaman yaptığı gibi baştan iyi start alıp ustaları zora sokmak mümkün. Cho'nun mücadele azmi ve gücünün yüksek olduğu da malum, 40-32'den şampiyon olduğunu unutmayalım. (Tayfun dünyada hem geriden gelerek tırnağıyla dişiyle hem de önde götürerek kazanma becerisine sahip nadir oyunculardan.) Velhasıl, Avrupalı üstadlar emekli olduğunda meydan Asya'ya kalacaksa oyunu daha izlenir kılmaları için onları zorlamalı. Yoksa bu monotonlukta devam edeceklerse ve uzun süreli bir “Asya çağı” yaşayacaksa bu spor, bilardonun eskisinden daha 'klas' olmayacağı yönünde şüphelerim var (şimdilik).