21 Temmuz 2024 Pazar

Zanetti Sarkacı ve Bilardocu Kolunun Anatomisi - Mehmet Varlık (1)

“Porto Kapışması: Bilardoda Zoru Kolay ve Zor Gösterenler” yazısında 1990’larda bilardonun yaşadığı devrim sonrası “modern bilardo”ya geçişten de söz etmiştim. Bu geçiş sürecindeki teknik detaylardan bahsederken Yılmaz Özcan, Levent Özçöllü ve Mehmet Varlık’a cümlelerimi teyit ettirip kendimi garantiye almıştım. J Yazıda Zanetti’yle ilgili şöyle bir cümle var: “Nitekim kendisine has, topuna yakın köprüler kurup, ıstakasını geriye-öne minimum sallayarak o kısa sarkaç hareketiyle kleps, sırt, dantel, masse fark etmez topuna yüksek momentumlar verebilen bir tekniği var.” Buradaki “sarkaç” ifadesini bana Mehmet Varlık önermişti. Üstelik Varlık, ıstakanın topla buluşmadan önceki sallama hareketi esnasında meydana gelen fizik parametrelerini detaylar ve nefis gondol metaforuyla anlatmıştı. Ben kendisinden bunu başka bir yazıya dönüştürmesini rica ettim, sağ olsun kırmadı. Bu yazı, spor ve bilardo üzerine bir bilimsel düşünme pratiği. Hem sade bir dile sahip hem de bilardoculara “vuruş” anlamında farklı ufuklar açacak. Şimdi sözü bütün zarafetiyle Mehmet Varlık’a bırakalım.  Rifat Özçöllü  

***     

Mehmet Varlık ve Eşi
Foto: Erdoğan Avcı

Zanetti Sarkacı ve Bilardocu Kolunun Anatomisi  – Mehmet Varlık   

Bilardocunun ıstakayı geriye-öne minimum sallaması aslında avantajdır. Dirsekten sallanan sarkaç ne kadar kısa mesafede hareket ediyorsa mükemmele yakın sonuçlar elde etmek o kadar kolaylaşıyor. Ufak tefek diyemeyeceğimiz bir Avrupalı olan Zanetti ile “minicik” Cho'yu ortaklaştıran şey işte bu sarkacı kısacık mesafede kullanabilir olmaları. Marco bunu, yılların deneyimiyle, işin fiziğine de kafa yorarak geliştirdiği kendine has tekniğiyle yaparken Cho doğuştan gelen anatomik özelliklerini (kısacık kollar) avantaja çevirerek yapıyor. Her ne kadar onu dünya turnuvalarında henüz o düzeylerde görmesek de, kısa sarkaç kullanımının ne kadar işe yaradığına güzel bir örnek de ülkemizden, Yavuz Güngördü. Üstelik kendisi de bunun farkında, bunu bilinçli olarak yapıyor.

                                       Zanetti ve M.W. Cho'nun kol hareketleri burada görülebilir.
                                                               Zanetti-Cho, Ho Chi Minh, Çeyrek Final, 2019


Bilardocu Kolunun Sarkacı
Daha çok görsel ve video için: 
https://www.pooldawg.com/article/pooldawg-library/the-perfect-pendulum-stroke

 

Sarkaç arkaya ne kadar az hareket ederse ıstakanın masaya paralel hareketinden o kadar az uzaklaşmış oluruz. Nitekim masaya tamamen paralel ıstaka hareketi anatomimiz ve dirsek eklemimizin çalışma mekaniği sebebiyle imkânsızdır. Bu “kusursuz paralel devinim” teorik bir ütopyadır. Gerçek hayatta nadiren karşımıza çıkmasının bir diğer sebebi topun çapı 61,5 mm iken bant yüksekliğinin 38,5 mm kadar olmasıdır.

Istaka ucunu top üzerinde temas ettirmeye niyetlendiğimiz noktanın 38,5 mm’nin daha aşağısında kaldığı her vuruşta ıstakanın dibini 1 cm de olsa kaldırmak zorunda kalırız çünkü küpeşte yüksekliği (bant yüksekliği) bunu mecbur kılar. Bu da ıstakanın masa yüzeyi ile kaçınılmaz olarak bir açı yapmasına yol açar. Hatta ağır çekimde topların çarpışmadan sonra zıpladığını görürsünüz. Bu, paralelliğin sağlanamamış olmasındandır. Hatta ıstakanın arkasını 1 cm bile olsa kaldırdığımız her vuruş artık mini bir massedir. Çuhaların üzerinde o yüzlerce top izi daireciklerini bırakan şey tam olarak budur.

Hakikaten bu etki ağır çekimde çok daha net gözükür. İlk izleyişte vuruş anında hafiften bir yay çizmiş gibi gözüken acem 4 bant bir atışın (kısa-uzun-kısa/uzun) ağır çekiminde 1 ve 2 numaranın (ıstaka topu ve hedef top) çarpışmasından sonra ıstaka topunun deli gibi zıpladığını görürüz. Ortada fol yok yumurta yok gibi gelebilir. Ama işte ıstaka dibinin 1-2 cm’lik yani gözle fark etmesi zor minicik yükselişi bile buna sebebiyet verebilir. Hele bir de vuruş, topun ekvatoral ekseninin üzerinde bir noktadan yapıldıysa zıplama olasılığı artar.

Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için lunaparktaki gondolu örnek verebiliriz. Gondolda tam ortaya oturanlar en az sarkaç etkisine maruz kaldıkları için ne kadar stabil bir seans geçirirler. Diğer tarafta en uçlara oturanların ise içi dışına çıkar. Bilardocu odur ki ıstakayı tuttuğu eline gondolun en ucunda oturanların gücünü yüklerken aynı eli gondolun en ortasında oturanların stabilitesinde hareket ettirebilsin.

Tabii şunu da eklemek lazım: Fizikte iş-güç-enerji denkleminde bir taraftan kaybımız varsa onu başka bir yerden kompanse etmemiz lazım ki nihai ürün güdük kalmasın. Ne demek istiyorum? Gondolun en ucuna oturmuyorsak hareket edeceğimiz mesafe oldukça kısıtlıdır. Bu da kuvvet kaybına yol açar. Bunu telafi edebilmenin en etkili yöntemi de "brachialis ve brachioradialis" dediğimiz, dirsek ve bilek arasında uzanan ve birbirine kontra çalışan iki kas grubunu iyice kuvvetlendirmekten geçer.

“Tak diye vurdu yedi bandı, acem atacak sandık!” cümlesindeki oyuncunun o iki kası muhtemelen çok kuvvetlidir. Bu kaslar bilek güreşçileri ve okçuların da en çok yararlandığı kaslardır. Bir diğer teknik ise atışın boyu uzadıkça (3 bant, 5 bant, 7 bant gibi) ya da ihtiyaç duyulan güç arttıkça, ıstakayı daha geriden tutmaktır. Burada yine çok temel bir fizik kanunundan yararlanıp, ıstakayı bir basit kaldıraç gibi düşünerek kuvvet kolunu uzatmış oluyoruz. Ancak burada başka bir handikap ortaya çıkar. Sağ elimizi ne kadar geriye çekersek, köprüyü kurduğumuz sol elimizi de o kadar geriye çekmemiz gerekir ki ıstaka, masaya ideale yakın paralellikten minimum uzaklaşsın. Bu da köprü mesafesinde uzamaya ve dolayısıyla ıstaka ucunun top üzerinde tam olarak hedeflenen noktaya temas edememesi riskine yol açabilir.

                                Bilardocunun da Kullandığı Ön Kol Kasları                                                 Kaynak: https://berkayturkkan.com/en-iyi-on-kol-egzersizleri


O yüzden en güzeli her zaman brachialis ve brachioradialis kaslarını maksimum güçlü tutmaktır. Bu, oyuncuya, son derece kontrollü bir güç sağlar. Ve akıldan çıkarılmaması gerekir ki bu güce asıl ihtiyacımız olan yer 7-8 bant gibi ekstrem uzunluktaki atışlar değil tam aksine kısa mesafeli atışlardır. Çünkü güçlü dirsek altı kaslarının sağladığı kontrollü güce, topa hızlı vurmak için değil ironik bir şekilde yavaş vurmak için daha çok ihtiyaç duyarız. İşte tam da bu noktada kontrollü seri oyunu (position play) devreye girer. 2 numarayı elinle koyar gibi bir o köşeye bir bu köşeye, bir masanın ortasına vs. alabilmenin yolu o kaslardaki kontrollü güçten geçer. Nitekim bu kadar hassas çarkların, sarkaçların altında veya üstünde dönen topların oyunu olan bilardo, Dünya Oyunları’nda (World Games) “Hassasiyet Oyunları” (Precision Games) kategorisinde yer alır.  

Yazan: Mehmet Varlık
Görsel Araştırma: Rifat Özçöllü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder