Dünya Kupası 30. Kez Dick Jaspers'ın Ellerinde |
Aslında 1990’lardaki bilardo devrimi de masadaki
cenderelerden çıkma arayışlarından doğmuştu. Modern bilardonun kurucusu olarak
görülen Blomdahl, 1990’lar ve 2000’lerde, karambol tekniğine sıkışmış bilardoya
yeni bulvarlar açmıştı. İlk defa karambolden gelmeyen, Amerikan (pool) temelli
bir oyuncu öne çıkmıştı. Havuzlardaki, triplelerdeki kalınlık yordamı Ceulemans’tan
farklıydı. Ters bant kullanımları ilham verici olmanın ötesinde bilardo
repertuarının önemli parçalarından biri haline gelmişti. Ekstra çözümler
denemekte pervasızdı. Tuşlardan farklı kaçabiliyordu. Kritik anlardan tek bant
brikollerle (düz veya ters avantalar), şemsiyelerle yüksek yüzdeyle
çıkılabiliyordu artık. Masada klasik düz turnike resmi dururken darbeli
kısa-uzun-uzun paternlerini görmeye başlayınca mal bulmuş Mağribî gibi
olmuştuk. Maksimum falso dışında yeni falso noktalarını keşfetmeye başlamıştı oyuncular.
Üst falsonun bazen açı daraltmada bazen uzatmada işlevsel olduğu daha çok anlaşılmaya
başladı. Falsosuz vuruş ve tempo karışımları çok farklı geometrik şekiller sundu
gözümüze. Karambol, oyuncunun daha az eğildiği, topun bantlara, köşelere yakın
tutmaya çalışıldığı daha yavaş tempolu bir oyundu. Caudron da karambol
temelliydi fakat daha çok eğilip oyunu köşe ve kenarlardan ortaya doğru kaydırıyordu.
Murat Tüzül gibilerden gelen yeni sistem önerileri Avrupa’da hesaba katılıyordu.
Semih Saygıner artistik branşından üç banda figür devşirip duruyordu. Ama bunu
maçın en belalı anında yapabiliyordu. Beş bantların hem çift turnike hem düz
hem de kesmeli varyasyonlarında 7-8 bantlık rotalara çıkıyor, çok farklı açılar
armağan ediyordu bize. Ayrıca Saygıner bu oyundan para kazanılabildiğini de
göstererek sporun profesyonelleşmesinde de rol oynamıştı. Yeri gelmişken, o
yıllarda 3 banttaki yeniliklerin Türkiye’de anlaşılmasında, İstanbul’daki dünya
kupası organizasyonlarıyla rahmetli Bora Karatay’ın, yayınları ve çevirileriyle
rahmetli Avni Köksal ve sevgili Suat Boztepe’nin, bu kitaplara aynı zamanda
teknik ressam olarak çizim katkıları veren Yılmaz Özcan’ın ve Bilardo Magazin
dergisiyle merhum Ali Yılmaz’ın önemli payı olduğunu analım. Velhasıl, karottan,
savunmadan hiçbir zaman vazgeçilmedi, vazgeçilmeyecek ancak bu icat-çözümler
süreci öylesine dizginlenemiyordu ki bilardo değişti, oyunun hücum karakteri ve
seri oyunu (position play) kavramı iyice ciddiye bindi. Ceulemans, Dielis, Bitalis,
Kobayashi, Komori Ustalar bayrağı yeni kuşağa devrediyordu…
Genç Blomdahl |
Tayfun Taşdemir yine en iyiler arasında |
Ya Porto’nun şampiyonuna ve bilardonun ana sütunlarından
Jaspers’a gelirsek: Yıllardır, ancak teoride mümkün dediğimiz, kimsenin atmayı akıl
kârı bulmadığı, kılı kırk yaran düz veya kesme tek bantlarda inanılmaz yüzdeler
yakaladı. Maçlarında ek süre haklarını yerinde ve stratejik kullanarak çok
“tuhaf ve gıcık” pozisyonlardan çok leziz ekmekler çıkarıp fark yaratmayı bildi.
Antrenman günlükleri tuttu, profesyonel tavır, disiplin ve istikrarın sembolü
oldu. Bilardoda “normal” insanlar gibi “zoru zor göstermenin”, masa başında taş
işçisi gibi çalışmanın işe yaradığını bize yaklaşık 30 yılda 30 Dünya Kupası kazanıp bir spora damga
vurarak, modern bilardonun en dişli oyuncusu olarak kanıtladı.
Ben toplarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan Caudron ve Cho’dan da, avını yakalayabilmek için bütün ormanı katetmekten erinmeyen Jaspers ve Çenet gibi “yırtıcılardan” de zevk alıyorum. Podyuma tırmanma serüvenlerini hayat yolculuğu haline getirmiş Yılmaz Özcan, Turgay Orak, Tolgahan Kiraz, Gülşen Degener, Müjde Karakaşlı gibi hikâyelerden de etkileniyorum. (Bu liste uzar gider.) Bilardo izlerken tüylerinizin diken diken olması için sadece Caudron ve Cho’nun “zoru kolay gösteren” karambolvari yüksek serilerini bekliyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz. Veya hazzınızı Taşdemir, Sanchez veya Tran’ın ultra-teknik yüksek serilerine endekslediyseniz yine kendinize haksızlık ediyorsunuz. Size Blomdahl’ın maç içerisindeki “o” ritmini ve Saygıner’in “o” sayısını veya Merckx’in istatistikleri altüst edeceği günleri beklemeyin demiyorum elbette. Ama o tek bantları, ağızları açık bırakan brikolleri atarken Jaspers’ın gözünde, sokakta bilye oynarken kuma ip gibi hatlar çizen çocuğun aşkını görün ve hedefi vurduğunda siz de çığlık atmaktan utanıp sakınmayın. Tebrikler Tayfun, Tebrikler Caudron, Tebrikler Cho ve Tebrikler bilardonun gizli romantiği ve yırtıcı aslanı Jaspers!
Cho'yu mağlup edip 30. şampiyonluğuna ulaşan Jaspers'ın sevinci |
Bu yazı sevgili Levent Özçöllü’yle yaptığımız sohbetlere çok
borçlu. Yılmaz Özcan taslağı okuyup kıymetli katkılar yaptı: Ordinaryusumuzu seviyoruz.
Mehmet Varlık bu yazıya bilimsel bir dokunuş yapmakla kalmadı, bu yazıdan başka
bir yazı doğurdu, sürprizimiz olacak, sabredin. Son olarak Ersan Ercan’ın
motivasyonlarının da değerli olduğunu eklemeliyim.
Rifat Özçöllü
Fotoğraflar: Five&Six, Kozoom, Imsvintagephotos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder