14 Temmuz 2024 Pazar

Porto Kapışması: Bilardoda Zoru Kolay ve Zor Gösterenler

Dünya Kupası 30. Kez Dick Jaspers'ın Ellerinde 

Zoru kolay göstermek” diye bir deyim var. Bilardoda bu deyimin en çok uyduğu oyunculardan ikisi Caudron ve M.W. Cho. Elbette bu, iki yetenek küpünün çalışkan ve disiplinli oyuncular olmadığı anlamına gelmez. Cho’nun salonda günde 6-8 saatlere varan maç-antrenman pratiği olduğunu biliyoruz. Caudron da bildim bileli, şehir, ülke, kıta, “rakip müessese” fark etmez yıllardır turnuvadan turnuvaya koşturur. Ancak ikisinin de “özel” yetenekleriyle sivrildikleri aşikâr. Örneğin, Blomdahl’a göre Avrupa’da en iyi ters el Zanetti’nin. Nitekim kendisine has, topuna yakın köprüler kurup, ıstakasını geriye-öne minimum sallayarak o kısa sarkaç hareketiyle kleps, sırt, dantel, masse fark etmez topuna yüksek momentumlar verebilen bir tekniği var. Ve bu tekniğini sol eliyle de neredeyse benzer isabetle uygulayabiliyor. Ancak Cho’nun sol eli o kadar güçlü ki masada sadece Cho’nun olduğu ve Cho’nun sol eliyle sağ elinin kapıştığı bir maçı izlemek enteresan olabilirdi.
Myung Woo Cho

Ancak “özel yetenek” tek geçer akçe midir mavi çuhalarda? Cho’nun Porto etabında finale dek sadece Ankara etabının galibi Heo’ya yenildiğini hatırlatalım. Maç içerisinde oyuncuların sıkışıp kaldığı, çözüm üretemediği kilit anlar vardır. Kadife serileriyle ünlü Heo, bu anlara kreatif tek bant ve iki bant brikollerle çare bulup “özel” rakiplerine galebe çalmayı bilir. Pek çok maçta üst üste 4-5 sayılık tek-iki bant brikol serileri yakaladığına şahit oldum. Bütün brikoller “görme” meselesidir malum, ancak görmek yetmez bunu salon pratiğinizde portföyünüze, repertuarınıza katmanız gerekir. Bu kurtlar sofrasında podyuma çıkmak, fark yaratmak ancak paletinizdeki artı renklerle mümkün. Örneğin tek bantlarda Jaspers’ı aratmayan Murat Naci’ye bir gün bunun sırrını sorduğumda, bir ara sinek avlayan salonunda müşteri beklerken 😊 haftalarını sadece bu pozisyona verdiğini anlatmıştı.

Aslında 1990’lardaki bilardo devrimi de masadaki cenderelerden çıkma arayışlarından doğmuştu. Modern bilardonun kurucusu olarak görülen Blomdahl, 1990’lar ve 2000’lerde, karambol tekniğine sıkışmış bilardoya yeni bulvarlar açmıştı. İlk defa karambolden gelmeyen, Amerikan (pool) temelli bir oyuncu öne çıkmıştı. Havuzlardaki, triplelerdeki kalınlık yordamı Ceulemans’tan farklıydı. Ters bant kullanımları ilham verici olmanın ötesinde bilardo repertuarının önemli parçalarından biri haline gelmişti. Ekstra çözümler denemekte pervasızdı. Tuşlardan farklı kaçabiliyordu. Kritik anlardan tek bant brikollerle (düz veya ters avantalar), şemsiyelerle yüksek yüzdeyle çıkılabiliyordu artık. Masada klasik düz turnike resmi dururken darbeli kısa-uzun-uzun paternlerini görmeye başlayınca mal bulmuş Mağribî gibi olmuştuk. Maksimum falso dışında yeni falso noktalarını keşfetmeye başlamıştı oyuncular. Üst falsonun bazen açı daraltmada bazen uzatmada işlevsel olduğu daha çok anlaşılmaya başladı. Falsosuz vuruş ve tempo karışımları çok farklı geometrik şekiller sundu gözümüze. Karambol, oyuncunun daha az eğildiği, topun bantlara, köşelere yakın tutmaya çalışıldığı daha yavaş tempolu bir oyundu. Caudron da karambol temelliydi fakat daha çok eğilip oyunu köşe ve kenarlardan ortaya doğru kaydırıyordu. Murat Tüzül gibilerden gelen yeni sistem önerileri Avrupa’da hesaba katılıyordu. Semih Saygıner artistik branşından üç banda figür devşirip duruyordu. Ama bunu maçın en belalı anında yapabiliyordu. Beş bantların hem çift turnike hem düz hem de kesmeli varyasyonlarında 7-8 bantlık rotalara çıkıyor, çok farklı açılar armağan ediyordu bize. Ayrıca Saygıner bu oyundan para kazanılabildiğini de göstererek sporun profesyonelleşmesinde de rol oynamıştı. Yeri gelmişken, o yıllarda 3 banttaki yeniliklerin Türkiye’de anlaşılmasında, İstanbul’daki dünya kupası organizasyonlarıyla rahmetli Bora Karatay’ın, yayınları ve çevirileriyle rahmetli Avni Köksal ve sevgili Suat Boztepe’nin, bu kitaplara aynı zamanda teknik ressam olarak çizim katkıları veren Yılmaz Özcan’ın ve Bilardo Magazin dergisiyle merhum Ali Yılmaz’ın önemli payı olduğunu analım. Velhasıl, karottan, savunmadan hiçbir zaman vazgeçilmedi, vazgeçilmeyecek ancak bu icat-çözümler süreci öylesine dizginlenemiyordu ki bilardo değişti, oyunun hücum karakteri ve seri oyunu (position play) kavramı iyice ciddiye bindi. Ceulemans, Dielis, Bitalis, Kobayashi, Komori Ustalar bayrağı yeni kuşağa devrediyordu…

Genç Blomdahl 

       PBA'dan yeni dönen Caudron Porto'yu 3'üncülükle tamamladı


Tayfun Taşdemir yine en iyiler arasında

Evet, belki de, bilardonun modern karakterinin en olgun görünümü istikrarlı yüksek serilerde vücut bulmuştur. Ve o yıllarda daha İktisat öğrencisi olan ve bayram harçlığıyla bilardoya başlamış bir genç vardı: Tayfun Taşdemir. Oyuna “geç” girmişti, ancak hem okulunu bitirdi hem de Türkiye ve dünyada bu yenilikleri ve seri oyunu mantığını en iyi ve en hızlı kavrayıp özümseyerek hayata geçiren oyunculardan biri oldu. Dünyada son yıllarda istikrarla “yıllık genel ortalamasını” 1,900’ün üzerinde tutan birkaç oyuncudan biri olan Taşdemir, Porto’yu da 2,000 genel turnuva ortalamasıyla 3. tamamladı. Taşdemir Porto’da yarı finalde Cho karşısında araya önde çıktı, bir iki hata ve kıl payı kaçan sayı gelince, turnuvanın başından beri eli sıcak olan Cho fırsatı kaçırmadı. Evet, Cho’nun maçta şansı da yaver gitti fakat pozitif mizaçlar bazen rüzgârı kendilerine döndürebiliyor. Öyle sempatik ki bir ara Taşdemir’le beraber gülüyorlardı tuttuğu balıklara. 😊 Öte yandan turnuvayı ikinci bitiren Cho’nun 2,048’le en yüksek genel ortalamaya sahip olduğunu belirtelim. Ayrıca Taşdemir’in şu an bilardo evreninde en çok motive olunan, bilenilen oyuncular arasında olduğunu da ekleyelim, zaten finalde Cho’nun sabahki Taşdemir maçından psikolojik olarak yorgun çıktığı fark ediliyordu.

    Porto'da ilk 4 bir arada. Finalde kaybeden Cho'yu abileri teselli ediyor. 
Viva Bilardo!

Ya Porto’nun şampiyonuna ve bilardonun ana sütunlarından Jaspers’a gelirsek: Yıllardır, ancak teoride mümkün dediğimiz, kimsenin atmayı akıl kârı bulmadığı, kılı kırk yaran düz veya kesme tek bantlarda inanılmaz yüzdeler yakaladı. Maçlarında ek süre haklarını yerinde ve stratejik kullanarak çok “tuhaf ve gıcık” pozisyonlardan çok leziz ekmekler çıkarıp fark yaratmayı bildi. Antrenman günlükleri tuttu, profesyonel tavır, disiplin ve istikrarın sembolü oldu. Bilardoda “normal” insanlar gibi “zoru zor göstermenin”, masa başında taş işçisi gibi çalışmanın işe yaradığını bize yaklaşık 30 yılda 30 Dünya Kupası kazanıp bir spora damga vurarak, modern bilardonun en dişli oyuncusu olarak kanıtladı.

Ben toplarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan Caudron ve Cho’dan da, avını yakalayabilmek için bütün ormanı katetmekten erinmeyen Jaspers ve Çenet gibi “yırtıcılardan” de zevk alıyorum. Podyuma tırmanma serüvenlerini hayat yolculuğu haline getirmiş Yılmaz Özcan, Turgay Orak, Tolgahan Kiraz, Gülşen Degener, Müjde Karakaşlı gibi hikâyelerden de etkileniyorum. (Bu liste uzar gider.) Bilardo izlerken tüylerinizin diken diken olması için sadece Caudron ve Cho’nun “zoru kolay gösteren” karambolvari yüksek serilerini bekliyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz. Veya hazzınızı Taşdemir, Sanchez veya Tran’ın ultra-teknik yüksek serilerine endekslediyseniz yine kendinize haksızlık ediyorsunuz. Size Blomdahl’ın maç içerisindeki “o” ritmini ve Saygıner’in “o” sayısını veya Merckx’in istatistikleri altüst edeceği günleri beklemeyin demiyorum elbette. Ama o tek bantları, ağızları açık bırakan brikolleri atarken Jaspers’ın gözünde, sokakta bilye oynarken kuma ip gibi hatlar çizen çocuğun aşkını görün ve hedefi vurduğunda siz de çığlık atmaktan utanıp sakınmayın. Tebrikler Tayfun, Tebrikler Caudron, Tebrikler Cho ve Tebrikler bilardonun gizli romantiği ve yırtıcı aslanı Jaspers!   

  Cho'yu mağlup edip 30. şampiyonluğuna ulaşan Jaspers'ın sevinci
 

Bu yazı sevgili Levent Özçöllü’yle yaptığımız sohbetlere çok borçlu. Yılmaz Özcan taslağı okuyup kıymetli katkılar yaptı: Ordinaryusumuzu seviyoruz. Mehmet Varlık bu yazıya bilimsel bir dokunuş yapmakla kalmadı, bu yazıdan başka bir yazı doğurdu, sürprizimiz olacak, sabredin. Son olarak Ersan Ercan’ın motivasyonlarının da değerli olduğunu eklemeliyim.  

Rifat Özçöllü

Fotoğraflar: Five&Six, Kozoom, Imsvintagephotos







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder