Sayfalar

adnan yüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adnan yüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2022 Perşembe

Bilardo Kozmosunun Kalbinde Yeni İmza: Tayfun Taşdemir

Dünya Şampiyonu Taşdemir'den imzayı kapan G. Koreli taraftar
finalde defterini kameralara gururla doğrultuyor!

1/7. Bölüm: Global Başarı, Global Kişilik

[O haykırınca biz de haykırdık, ağlayınca biz de ağladık. Ancak birkaç saat sonra yaşanan olayın acısı yüreğimize oturdu, hayatını yitiren canlara rahmet olsun.]

Resimdeki imzayı kapan G. Koreli taraftar, 74. 3 Bant Dünya Şampiyonası finali sırasında defterinin altın sayfasını işte böyle gururla doğrultuyordu kameralara. Aramızdaki kilometre farkı 8.000. Ancak 72 sene önce savaş cephesindeki o kader ortaklığı, komşuluktan da öteye taşımış iki ülke arasındaki ilişkiyi. Hatırlıyor musunuz, 2002 Futbol Dünya Kupası’nda bizle oynayan takımlar deplasmanda gibiydi. Ama bilardocularımıza olan hayranlıklarına gelince iş vefa duygusunu aşıyor: bilardodan iyi anlayan bir halkın hayranlığı bu. 

Sadece Asya mı? Kıymetli bilardo tarihçisi Bert van Manen “hayran olduğu üç bilardocu” listesine onu çoktan yazdı bile. Dün görüşmemizde şu minvalde bir tarif yaptı: “Üst seviye bilardocunun hiç rijit olmaması, esnek ve adaptasyonunun kuvvetli olması, masada doğaçlama yapabilmesi gerekiyor. Hafta sonu bu silahların hepsi Tayfun’un belindeydi.” Taşdemir’in Dünya Şampiyonluğu öyküsünü anlatan ve 7 bölümden oluşan bu yazı dizisinde asla kuru övgü değil amacım, türlü hisseler çıkarabilmek. İlk söz şu: Taşdemir, oyununu, hatta duruş tutuşunu bile sürekli gözden geçirip kendisini hep güncelleyen, saygılı ve nitelikli eleştirilere açık, alçak gönüllü bir kişilik. Belki en başta bu yüzden Avrupai hatta global bir figür... (Devamı 2. Bölümde...)

2/7. Bölüm: Dünya Şampiyonası Dünya Kupası Farkı: Balın tadını ancak tadan bilir 

Bu sene 74’üncüsü düzenlenen Dünya Şampiyonası, neredeyse 100 yıllık geçmişiyle tarihî bir spor olayı. İlki 1928’de yapılmış. Savaş, salgın, ekonomik buhranlar gibi istisnai durumlar hariç senede bir kez düzenleniyor. Dünya Kupası ise örneğin bu sene 6 etaptan (ayaktan) oluşuyor. 1986’dan beri düzenlenen kupanın etap sayısı bugüne kadar 3 ile 10 arasında değişti. Etap şampiyonu olanın kupasında örneğin, “Dünya Kupası / Hurghada, Mısır 2011” yazar (Adnan Yüksel). O seneki bütün etaplar neticesinde kazanılan toplam puanlara göre birinci gelenin kupasında ise, örneğin “Dünya Kupası 2011” yazar (Blomdahl). Dünya Kupası’nın sıralaması ayrı tutulur. Ayrıca bütün turnuvaların hesaba katıldığı Genel Dünya Sıralaması da vardır. Bu sıralamada Dünya Şampiyonası 120 puan kazandırırken Dünya Kupası etabının puanı 80’dir. Dünya Şampiyonası’nın para ödülü daha yüksektir. Devletler yasa gereği bu şampiyonayı kazanana ayrıca ödül verir. Bütün spor branşlarında itibarı en yüksek hadise Dünya Şampiyonası’dır. Semih Saygıner 2003’te bu şampiyonayı kazanan ilk Türk sporcudur. İkinci finalistimizse geçen sene Jaspers’a kıl payı kaybeden Murat Naci Çoklu’dur. “Balın tadını ancak tadan bilir” derler ya, Semih Saygıner bilardoya döndükten sonra 2016, 2018 ve 2019’da ikinci kez o zirveye çıkabilmek için büyük efor sarf etmiş ancak ne yazık ki 3’ünde de 3. olmuştur. 19 sene aradan sonra Türkiye’ye 2. Dünya Şampiyonluğu getirme şerefine Tayfun Taşdemir nail olmuştur… (Devamı 3. Bölümde…)

3/7. Bölüm: “Fotoğraf ve Bellek Oyunu Bilardo” 

Aynı zamanda bir bilardo entelektüeli olan Lütfi Çenet bilardoyu “fotoğraf ve bellek oyunu” diye tanımlıyor. Evet, “Aso hariç asla aynı atışı iki kez oynayamayacaksın!” ilkesi geçerli. Tamam, sayı olasılıkları milyonlarca. Ancak mesele falso, kalınlık, tempo, vuruş tekniği ve bu 4 enstrümanın kombinasyonlarından oluşan kalıpların sayısına geldiğinde sayı, efsane Zanetti’ye göre yüzün altına düşüyor. Dünya şampiyonu adayının, böylesine tarihî ve ulusal anlam yüklü bir turnuvada, doğru sayı kalıbı fotoğrafını doğru anda doğru bir şekilde hatırlayıp, masa başında doğru bir şekilde uygulaması gerekiyor. Bir de belleğin şu boyutu var: “Nihayetinde şampiyon olan üst üste 7 maç kazandı” denebilir. Ancak insan bilinçaltı öyle çalışmıyor. Oyuncu, rakibiyle önceden oynadığı bütün maçları o anda tekrar oynuyor zihninde. Bir de her bir kalıp sayının geçmişteki kritik kaçırılma anlarına dair belleğin tuttuğu negatif kayıtlar da mevcut. Taşdemir’in en “rahat” galip geldiği düşünülen Legazpi maçına dair bellek kayıtlarını hatırlatayım mı? Legazpi’nin en büyük Dünya Kupası başarısı gümüş madalyadır (2013). Finalde Blomdahl’a kaybettiği o turnuvada yarı finalde kimi yenmişti? Taşdemir’i. 2011’den beri 3 kez oynamışlardı ve bu maç öncesinde Taşdemir’in galibiyet sayısı 1’di. Ve 2021’de Legazpi, Kozoom Challenge Cup’ı almıştı. Ya Merckx’e karşı terzi hassasiyetindeki o müthiş yarı finali… Taşdemir, birkaç yıldır “Geliyorum” diyen bu zarif adamın bütün bu adımlarından habersiz miydi? Elbette hayır. Ya nasıl önlemler alacaktı? (Devamı 4. Bölümde…) 

4/7. Bölüm: Taşdemir Meşhur Seri Oyununda Revizyona mı Gitti? 

Bilardoya, görece geç bir yaşta, 18’inde üniversite öğrencisiyken başlayan Taşdemir 47 yaşında oyununu çok olgun bir düzeye taşımış durumda. Dileriz ki bundan sonraki 10-15 senesi, gözlerini Dünya Sıralamasında ilk 3’teki yerine dikmiş 30 civarı sporcuya karşı mücadeleyle geçecek. Türkiye’nin büyük bir bilardo ülkesi olmasının sebeplerinden biri büyük bilardocularımızın kendilerini hep yenilemesiyle de alakalı. Taşdemir seri oyunu mütehassısı ancak bu turnuvadaki serilerinin karakteri biraz farklıydı: klasik sayılar dizilerinin arasına “ekstra” sayılar serpiştiriyordu. Çünkü turnuva ağacında onun yoluna çıkan cevizler “ekstra” çetindi. Son 16 maçı, skor 13-13. Artistik bir klepsle başladığı 13’lük seri kompozisyonuna hemen 14’le karşılık veriverdi Forthomme. Nihayetinde Taşdemir, 28 sayı rekortmeni Forthomme’un presini savuşturmak için 34. sayısında masa boyu klepse gitmekten gözünü sakınmayacaktı. Çeyrekte ise karşısında, çok özel bir oyuncu olan Heo ile Sanchez’i deviren Nikos vardı. O maçta da yine bu sentezde ısrar etti, seri oyununa ilaveten cebinden ekstraları çıkarıp durdu. Önceki iki oyuncunun yaptığı gibi Nikos’la çekişme riskine hiç bulaşmadı. Zira, 18 sayıda Nikos’u paralize etme gücü ancak onun ıstakasındaydı o gün. Mecazen demiyorum, ıstakasıyla gitgide çok uyumlu bir portre çizmekteydi gerçekten. Klepsler, sırtlar, darbeliler hepsi ideal tempolarda akıyordu ve bir kere çıt sesi duyulmuyordu. Sahi, çıt bu kadar da önemli mi? (Devamı 5. Bölümde…) 

5/7. Bölüm: Jaspers’ı Yenmenin 2 Sırrı: 

1) 0 Çıt 6 Tuştan Evladır! 
2) Son Viraj Sendromuna Elveda!

Yenilmez değil. Ancak son yıllarda dünyada yenmesi en zor oyuncu unvanı Jaspers’ın. Nokta. Jaspers altıncı, Taşdemir’se ilk Dünya Şampiyonluğu için ter döküyordu, dolayısıyla kâğıt üzerinde favori Hollandalıydı. Üstelik yarı finalde Taşdemir, Jaspers karşısında 6 kere tuşlatırken birçok izleyici saçını başını yolmaya başlamıştı. Halbuki o 6 tuşa rağmen psikolojik üstünlük maç boyunca Taşdemir’deydi. Neden mi? Çünkü ıstaka hakimiyeti ondaydı. Daha ilk sayısında masa boyu kleps havuz atacak kadar kendisinden emindi. 50 sayıyı 20 ıstakada çekti, yani toplam 69 vuruş yaptı. Ama tuşlatmadan yaptığı 63 vuruşta efsane rakibine hep korku saldı ve Jaspers'ı 47'den öteye geçirmedi. Tayfun Usta nadiren de olsa yaptığı çıtlarla maçlarda psikolojik olarak dezavantajlı konuma düşebiliyordu. Ancak o 6 pozisyonda tuşlar kendisine dalaşsa da o ıstakasıyla hep barışıktı. Ve o güvenle bir diğer sendromundan, yani maçların son virajlarında tutukluk yapma sendromundan hiç muzdarip olmadı. Pek çok örnek hatırlıyorum ama en sonuncusu: Bu sene 1. etapta Ankara’da Sanchez’e karşı 43-11 öndeyken maç 47-41’e kadar gelmişti. Geçen hafta, 7 maçta da o sendromdan eser yoktu. Aynı ritimle son virajları almasını bildi. İşte büyük bilardocularımızın büyük olmalarının sırlarından biri: Sürekli eksik parça tespiti yapıyorlar ve “ilim Kore’de de olsa gidip alıp” yapbozu tamamlıyorlar. (Devamı 6. Bölümde…) 

6/7. Bölüm: Eski Hikâye “Eskimeden” Yeni Hikâye Yazılamaz

Evet, Legazpi, Sanchez’le birlikte Milli Takımlar Avrupa Şampiyonluğu’nu tatmış, bireyselde de Kozoom Challenge Cup’ı almış, Merckx’i (sondaki asil direnişi hariç) oyunun büyük bölümünde masadan silmişti. Ancak final maçı başladıktan hemen sonra görüldü ki Legazpi’nin Dünya Şampiyonası’nda finale kalma başarısının hazım süreci henüz devam ediyordu. Tecrübe böyle bir şeydir zaten, yarı finalde Merckx’i yenip finale kaldığını hem içinde hem dost meclislerinde aylarca ballandıra ballandıra anlatmaya ihtiyacın vardır daha. Sonra bu hikâyeler tat vermez olur, daha büyüklerini yazmaya koyulursun. Oysa bu maç öncesinde Legazpi’nin bir Dünya Kupası ikinciliği karşısında, Taşdemir 2 altın, 4 gümüş, 10 bronz madalyayla Dünya Kupalarında 16 kez kürsüye çıkmıştı. Yani bu tür lezzetlere aşinaydı, gözü “Kızıl Elma”daydı. Zaten Jaspers’ı yendikten hemen sonra odasına koşmuş, kapısını kilitlemiş, yapayalnız kalarak bütün olan biteni unutmaya başlamıştı. Unutmazsa bellek, nereye yazılacak yeni hikâye? Evet, hep yapayalnızdır bilardo oyuncusu. Takım sporu değildir oynadığı. Masada; otel odasında; gözleri kapalı, zihninde dolaşıp duran topları izlerken. Ancak o kadar da yalnız mıdır? “Ağaç kovuğundan çıkıp gökten zembille mi inmiştir?” (Devamı 7. ve Son Bölümde…) 

7/7. Bölüm: Bilardo Ülkesi Türkiye’nin 3 Bantta 2., Tüm Ferdî Branşlarda 5. Dünya Şampiyonu

Taşdemir aynı Nikos maçında olduğu gibi final maçında da Prensimiz Semih Saygıner’den sonra 2. Dünya Şampiyonu olma yolunda işi rizikoya sokmak istemedi. Düello falan istemiyordu. Rakibi daha 15. sayıya varamamışken 15 ıstakada 50 sayıyı buldu. Haykırışlar, gülücükler, kucaklamalar ve gözyaşlarıyla dolu dramatik bir şampiyonluk sahnesi yaşayıp yaşattı. Taşdemir’in hayatında majör değişiklikler olmuştu: son dönemde evlenip baba olmuş, Mart’ta Can Çapak’la Milli Takımlar Dünya Şampiyonluğu’nun ardından antrenman salonunu değiştirmişti. Bu geçiş sürecinde, son üç Dünya Kupası’nın ikisinde hiç tur atlayamamış, birinde son 16'da elenmişti. Ancak mayası sağlamdı. Ne de olsa Karatayların, Saygınerlerin, Yılmaz Özcanların, Tüzüllerin ikliminde büyümüştü, üstelik global bir görgüye sahipti. Kazanma arzusu, azmi, inancı ve can dostlarının desteği vardı. Ve ayakları yere basan bir kurumsal çatının altındaydı. Evet, ülkemizde diğer birçok spor branşı, devraldıkları “binanın” eksikleriyle hatta çürük temelleriyle boğuşuyor. Ancak hakkını teslim edelim, bizim federasyonumuz ve Ersan Ercan geldiklerinden beri 3 banttan pool’a, snooker’a yeni “binalar” inşa ediyor. Aynı, çatısının altındaki usta oyuncuları gibi sürekli eksik parça tespiti yapıp onları geliştirmeye çalışıyor. Velhasıl, Taşdemir Ustamızın Dünya Şampiyonluğu da “tesadüf” değil, on yıllardır dikilen bilardo binasına eklenen bir taşın ötesinde bir koca kattır. Tebrikler ki Tayfun Taşdemir, bilardo ülkesi Türkiye’nin, tüm ferdî branşlarda, Semih Saygıner (3 Bant, 2003), Hacı Arap Yaman (Artistik, 2008), Serdar Gümüş (Artistik, 2012) ve Burak Haşhaş’tan (3 Bant Gençler, 2022) sonra beşinci Dünya Şampiyonu olmuştur. Bizi bir kat daha büyütmüştür. 

Alkışlar Bilardo Kozmosunun Kalbindeki Yeni İmzaya!!!     

Rifat Özçöllü 


  


13 Aralık 2014 Cumartesi

“Yalnız ve Hırçın İtalyan”ın Bu Hayattaki “Oyun” Sahnesi Bilardo Mekânları



Dünya Kupası’nın Hurghada/Mısır Ayağına Dair… 


Marco'nun bu hayattaki sahnesi bilardo mekânları. Dünyanın neresinde olursa olsun, seyircisinin karşısına çıkıp "oynuyor". 30 küsur senedir... 52 yaşındaki "oyuncu" bugün kendine şampiyonluk rolünü biçti. Bazen ikinciliği, üçüncülüğü, ilk turda elenmeyi de oynasa son saniyeye kadar rolünün hakkını veriyor. Seyirciyle mücadele de rolünün spontane gelişen bir parçası oldu bugün. (Blomdahl da geçenlerde seyirciyi zapturapt altına alabilmek için karizma ve otoritesini kullanarak bir bakışla "herhangi bir oyuncu değilim"i hatırlatmak gereği duymuştu.) "Yalnız ve hırçın İtalyan", "oyunculuğu" yüzünden bazen eleştiriler de alıyor. Ama eleştirenlerin de "oynamasının" önünde hiçbir engel yok.
***
Kang'a (Dong-Koong) gelirsek, diğer Korelilerden birazcık farklı o, az daha sert, ritmini tutturması çok önemli. Biraz gözü kara bir ritim denebilir belki. Şampiyon olmayı ve büyükleri devirmeyi o pervasızlığıyla başarmıştı. Fakat yarı finalde de (son bölüm hariç) finalde de temkinli ve ürkek oynadı.
***
Semih Saygıner'le ilgili bir iki not: Psikoloji ve beden çalışmalarında "kas hafızası", "duyusal ve duygusal hafıza" diye kavramlar var. Adnan Yüksel başarılı maçların ardından kötü oynayarak veda etti denemez. Bununla birlikte bütünsel olarak psikolojik ve fizyolojik bünyesi eski kondisyonlarını hatırlar gibiydi. Demek ki hazırlıklı gelmiş. (Tayfun'u Blomdahl maçı yordu sanırım. Tam anlayamadım klasik son salvosunu niye yapamadığını.) Semih Saygıner'in de kaslarının ve zihninin hatırlamasını umduğumuz kondisyonlarının ne menem şeyler olduğunu göz önünde bulundurursak bunun rakipleri için pek bir dert olacağı kesin. Tabii hafıza nöronlarının önündeki perdelerin açılabilmesi sık ve bol uyarımla ilgili. Zanetti birkaç yılı bulan durgunluk döneminin ardından ısrarının karşılığını aldı, alıyor; Semih Saygıner usta da "hafıza"nın ilacının tekrar ve ısrar olduğunun hepimizden çok bilincinde.