Sayfalar

1 Haziran 2022 Çarşamba

0,600 Ortalamadan 1,600 Ortalamaya Uzun Bir Yol Gider - Bert van Manen (2)


Bert van Manen

The Blomdahl Era (Blomdahl Çağı) kitabı, kurucusu olduğu https://carompedia.com/ sitesi ve “Bert's Billiard Page” adlı Facebook grubuyla bilardonun sevilmesinde ve bu sporun kendisine has derinlikleriyle kavranmasında çok payı olan ve tüm dünyada büyük saygı gören Bert van Manen'in yazıları bundan böyle Türkçe çevirileriyle bu blogda yer alacak. Dünyanın önemli bilardo coğrafyalarından biri olan ülkemizde, geliştirdiği sistemleri dünya çapında tatbik edilen Murat Tüzül Hocamız gibi teknik kaynaklarımız var. Teknik bir temelle beraber bu sporun psikolojik dinamiklerinin kavranması da önem taşıyor. Bu oyunun psikolojik dinamiklerini de zarafetle okuyan Manen’in yazılarının sporcularımıza çok katkılar sunacağına inanıyorum. Öte yandan “ince bir görüşle” yakalanan noktaların aynı hassasiyetle dile döküldüğü bu yazıların daha verimli bilardo tartışmalarına ilham vereceğini de düşünüyorum. En başta Bert van Manen'e, bu konuda beni yüreklendiren Naci Güçhan Hocamıza ve Manen’le iletişim kurmamda yardımcı olan sevgili Mehmet Varlik'a teşekkür ederim. Manen bu yazısında ortalama bir salon oyuncusunun üst seviyeye tırmanış yolculuğundaki dört köşe taşı olan “O.T.T.T. Dörtlüsü Gerçeği”ni çok keyifli bir üslupla anlatıyor. İyi yolculuklar!

Biraz vakit ayırsak yıldız oyuncuların biz zavallı fanilerden daha iyi neler yaptığına dair 20-25 maddelik bir liste çıkarmak zor olmaz herhalde. Ancak bu maddelerin hangileri hayati? 0,6 ile 1,6 genel ortalama arasındaki bu makas gerçekten nerede açılıyor? Oradan 0,01, buradan 0,01 artırayım derken tüm ayrıntıları bir bir iyileştirmek mi mesele? Yoksa aradaki 10 dilimlik farkın hepsinden bir seferde sorumlu olan birkaç ana gövde mi söz konusu? Bu yazıda, 1,6’cıların 0,6’cılardan açık ara önde olduğu dört büyük kategoriden bahsetmek istiyorum. Ve inanıyorum ki bu dörtlü model o uydurma formülasyonlara benzemiyor, o yüzden bu dörtlüye “O.T.T.T. Gerçeği” demek istiyorum. 

Odaklanma

Bu çatının altına bir dolu şey girer. Bu, sadece oynadığınız salondan kendinizi soyutlamakla; etrafınızdaki yakışıklı ve güzelleri, cips atıştıran o veledi, sandalyesinde kıpırdanıp duran ve sürekli ıstakasının ucuyla meşgul olan rakibi görmezden gelmekle bitecek bir iş değil. Odaklanma sayıyı tastamam yapmaktır, yalnızca “bir kısmını” değil. Eğer sayıya “Bunu gerçekten ince görmem lazım, bayağı ince…” diye yaklaşıyorsanız odağınızı çoktan kaybettiniz bile! Önünüzdeki tuşu görmemeniz, topunuzun aşırı uzaması veya başka türlü sebeplerle çuvallamanız kuvvetle muhtemel. Odaklanmak her zaman ayrıntıya zumlamak değildir. Büyük resmi görebilmek için biraz geri çekilerek de bakmaktır aynı zamanda.  

Odaklanma, ister sevin ister nefret edin, geçinmek zorunda olduğunuz BU masada bilardo oynamaktır. Gerçek odaklanma, masanın tepkilerini kabullenmenizi sağlayıp onunla didişmekten, fikir ayrılıkları yaşamaktan ve ona ilenmekten sizi alıkoyacaktır. Hepimiz bunu biliyoruz aslında ama yine de bir kez daha hatırlamakta fayda var: Balık kavağa çıkana kadar masayla münakaşa edebilirsiniz ancak bilin ki o hiçbir zaman hatayı kendisinde görmeyecek, size uymayacaktır. Ona uyum sağlamak zorunda olan sizsiniz!

Tutum

Bizim bu oyunu oynaması zaman zaman son derece keyiflidir ve işler tıkırında giderken herkes harika bir tutum takınır. Üç top da kabak gibi açık veya üçüncü top rahatça köşeye kurulmuş, standart pozisyonlar birbirini kovalıyor... E kim sevmez ki bunu? Ancak bu sonsuza kadar sürmez tabii, cuma günkü mesai sonu kutlamasının ardından o pazartesi mutlaka gelecek, işbaşı zili illaki çalacaktır. Tutumunuz esas, toplar banda yapıştığında, tuştan kaçış mümkün olmadığında, fantastik vuruşunuz kıl payı kaçtığında, rakibiniz size üst üste pis pozisyonlar bıraktığında belli olur. Balıklar peşi sıra geldiğinde, savunma teşebbüsünüz rakibinize kalan avantayla* sonuçlandığında…

Hayat adil değildir, bazen talihiniz yaver gider güvercin üzerinize pisler, bazen de kör talih yakanızı bırakmaz. Bununla nasıl başa çıktığınız iyi bir 3 bant oyuncusu olmanızda başlıca etkenlerdendir. Kazanan tutumuna sahipseniz her zaman “andasınızdır”. Gücünüzün yetmeyeceği şeyleri değiştirmeye uğraşmıyorsunuzdur. Birkaç dakika evvel o kötü kaçan sayı yüzünden hâlâ kendinizi yiyip bitirmiyorsunuzdur. Sırf öndesiniz diye müdafaanızı ihmal etmiyorsunuzdur. Her seferinde oynadığınız sayıya odaklanıyor, basit olanlara da çetin olanlara da aynı muameleyi gösteriyorsunuzdur ve hepsi de pürdikkatinizden nasipleniyordur.

* “Ticky” sayı salonlarımızda “avanta” diye de tabir ediliyor; “bedava” veya “emekli” diyenleri de duyarsanız şaşırmayınJ

Atış Tercihleri

Bu, yetenekle olduğu kadar karakterle de alakalıdır. Evet, doğuştan bilardo yeteneği bahşedilmiş bir beyin, doğru tercihlere daha sık ve daha çabuk gidecektir. Ancak faytona koşulan beygirler de (yani çoğumuz!) şayet isterse çalışma, ders, deneme yanılma ve inadı elden bırakmayarak soylu atları yakalayabilir. Bilgi orada müşterisini bekliyor, iştah ve azim sahibi herkese internetten kapılarını açmış durumda. Evet, birçok yetenekli oyuncu zirveyi erken gördü. Öte yandan şu anda dünya çapındaki birçok yıldız ise oyunlarını denge ve kusursuzluğa kavuşturmak için sabırla 20 yılını feda etti.

Doğru atışı seçmek olmazsa olmazdır. Bu olmadan işler yürümez. Mükemmel bir odaklanmanız ve kusursuz bir tekniğiniz bile olsa yanlış atışı tercih ettiğinizde oyununuz kısır kalacaktır. O yüzden kendinizi bir bilardo salonunda, Kozoom’da veya YouTube’da eğitmeye bakın. Size bir ipucu: pozisyon zor mu kaldı, hadi başlayın denemelere! İnanın, %4 sonuç veren bir çözümü ha babam deneyip durmak sizi hiçbir yere götürmeyecek!

Atış tercihleri “pozisyon oyunu”yla* doğrudan alakalıdır. Hollywood’da devam filmleri ne kadar önemliyse bir 3 bantçı için de seri düzeninde oynamak o kadar önemlidir. Bugünün yüksek ortalamaları karotlara çözüm üretmekten değil, böyle pozisyonlarla baş başa kalmaktan kaçınmaktan geçiyor.

* “Position play”: Pozisyon oyunu, seri oyun/u, seri oynamak, seriyi gözeterek oynamak, seri düzeninde/kompozisyonunda oynamak… Bilardoda seriyi sürdürebilmek için elverişli pozisyonlar hazırlamayı gözeten oyun yordamı. En bariz örneklerinden biri ülkemizden. Bakınız. Tayfun Taşdemir’in oyun tarzı.  

Teknik

Hiç kendi oyununuzu izlediniz mi? Aynadan yahut daha iyisi videodan? Benim gibi, bir Jae-Ho Cho, Murat Naci Çoklu veya Pedro Piedrabuena değilseniz bu sizin için şok edici bir deneyim olacaktır. Sabit durmuyoruz, sarsılıyoruz, çekiştiriyoruz, yükleniyoruz... Bir Rolex saatten daha fazla oynar parçamız var, özellikle maç gerginliği de eklenince durum daha da vahim. Hepimiz bunu inkâr etmeye meyilliyizdir ancak inanın bana ıstakayı çıtlattığımızda kabahat tebeşirin değildir. Dünya klasmanındaki ilk 20 oyuncuya bakın: Hepsinde de sarsılmaz bir duruş ve düzgün bir vuruş tekniğiyle karşılaşacaksınız. Bazılarında disiplin bazılarındaysa zarafet öne çıkar, ancak hepsi kaideyi çok iyi bilir ki o ıstaka şaşmadan ileri geri gidip gelecektir. Asla yukarıya aşağıya savrulmaz. Veya sağa sola yalpalamaz. Bu kaideleri ihmal edebilirsiniz ancak o zaman potansiyel ortalamanızı kısıtlıyorsunuz demektir, bu kadar basit.

Hemen ardından “vuruş kalitesi” devreye girer ki bu doğrudan topunuza bellettiğiniz hafızayla ilgilidir. Topunuzu öylece yuvarlıyor ve bantlar arasında dolaşmaya mı bırakıyorsunuz? Yoksa yol talimatlarını belletip, tekmilini de alıp öyle mi yolluyorsunuz topunuzu? Merckx’i, Dong-Koong Kang’ı, Sanchez’i izleyin. Yavaş tempoyla dahi vursalar onların toplarındaki falso her zaman net tanımlıdır. İşte bu yüzden onların ıstaka topları beşinci altıncı banttan sonra bile ödevlerini hafızalarından çıkarmamaktadır.

Büyük efsane Raymond Ceulemans’ın temel mirasıdır teknik. Belki o, problem çözümleri ve pozisyon oyunu açısından aşıldı. Ancak oynadığı kırk yıl boyunca bir lazer hassasiyetinde vurmanın, köprü elini masadan ayırmamanın ve bir heykel gibi durmanın gayet işe yaradığını bizlere gösterdi. Biliyor musunuz? Hâlâ yarıyor.

O.T.T.T. Gerçeği! 0,6 ve 1,6 ortalama arasındaki 1 puanlık “küçük” farkın sırrı işte bu dörtlüde yatıyor. Eğer 2 genel ortalamaya nasıl çıkarız diye soracaksanız cevabım şu: O dinine yandığım dâhilerden olmanız ve poponuzu kaldırıp çok çalışmanız icap ediyor!

Bert van Manen

Çeviri: Rifat Özçöllü

Yazının İngilizce orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz: https://carompedia.com/blog/2015-10-the-long-road-from-0-6-to-1-6/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder