Frederic
Caudron (BELÇİKA)-Dick Jaspers (HOLLANDA) maçı, 3-bant bilardo tarihinde
psikolojik eşiklerden birinin aşılmasına sahne oldu bugün. (3 Şubat Pazar,
Fransa) Çok kritik bir psikolojik eşik aşıldı. 44-7’den dönüp maçı 47-50
kazanmak… Yani 43-3’lük bir ‘gizli skor’. Bırakın kapanmasına böylesine
farklara çok az şahit oldum. Geçen sene Blomdahl-Kasidokostas’ı 50-7 mağlup
etmişti mesela; o da nadirattan…
Caudron'un
kronik geriden gel(eme)me sıkıntısı malum. ‘Sarı top fobisi’ni yendi. Asoyu
alamamak yani maça ortalama 6 ila 12 sayı önde başlayamamak onun, oyun
kurgusunun en can alıcı enstrümanlarının birinden yoksun kalması demekti.
Defalarca gördük ki, maç ortasında yenik duruma düştüğünde eli ayağı dolanıyor
ve balçığa saplanır gibi pasifize oluyordu. Sistemlerden çok istifade eden
Jaspers’ın aksine, his ve sezgilerine dayalı bir oyun stilinin temsilcilerinden
olduğu için duyularıyla beyni arasındaki sinaps bağlantıları kesintiye
uğruyordu. Merckx, Choi gibi oyuncular bu zaafı tespit edip defalarca üzerine
üzerine çullandılar sayı makinesinin. Bugün hem kendini aştı hem de bütün
bilardocular için birçok kapı araladı, açtı.
Psikolojik
eşiklerin sporda ne kadar önemli olduğunun bir örneğine daha bu maçta şahit
olduk. Bu maç birçok psikolojik motifi ispatlamak için oynandı sanki. Örneğin,
Caudron psikolojik eşiklerden biri olan 20'lik seriyi yakaladıktan sonra 21.
sayıda motivasyonunu birazcık yitirdi ve yapamadı. 10, 15 ve 20 gibi yuvarlak
sayılar genel eşiklerdir. Bu eşikler kişiselleşebilir, kimisi için 7 de eşik
olabilir mesela. Zihnin ‘eşik bekçisi’ni nereye oturttuğuna bağlı. Kaldı ki 21.
sayı çok zor değildi. Bir başka örneğini geçtiğimiz haftalarda Forthomme'la
yaşamıştık. Dünya rekoru, psikolojik eşikti. O eşiği yakalamış ama aşamamıştı.
Dolayısıyla rekora ortak olmakla yetinmişti.
Maçın en
kritik ânı; Jaspers'ın o dakikaya dek, daha hiç, zaman uzatma kullanmamasına ve
farkla önde olmasına rağmen bütün bunları unutacak kadar gergin olduğunu
rakibine hissettirmesiydi. Ki normalde zaman uzatma haklarını en yerinde
kullanan oyunculardan biridir. Birçok maçı kazanmasında onun orijinal ‘time out
stratejileri’nin çok payı olmuştur. Birçok kez uzatma haklarını karot çözerken
değil, serisindeki düğümü çözebilmek adına kullanır. Örneğin, serisinin 10. parçasında
ama maçtaki psikolojik savaşın en can alıcı yerinde… Çünkü o 10. sayının rakibe
yapacağı tesiri birçok şeyden yeğ tutar.
Saatin
uyarısı ve hakemin seriyi durdurmasından sonra yerine otururken şaşkındı. Bu,
“Ben 40 saniye hududunu ve uzatma hakkını nasıl unuttum?”un şaşkınlığından daha
başka bir şeydi. Bilinçaltına itmeye çalıştığı, rakibinin şahsına ve geçmiş
rekabetlerine dair olan bütün anılarının nasıl bir anda fışkırdığına ve bir
anda bütün bedenini nasıl bu denli hızla kapladığına şaşırıyordu asıl. Ama asıl
büyük hatası; kaygılarının, korkularının kaynağına yani rakibine, yüzünün feci
şekilde birkaç ton birden atmış rengini sakınmadan bütün çıplaklığıyla
göstermesi oldu. Kural gereği, topların silinip Caudron’un açılış sayısı için
masaya gelmesi gerekiyordu. O kısacık aralıkta, kader onları yan yana duran iki
sandalyede bir araya getirdi. Jaspers daha da beklenmedik şekilde rakibiyle
lafladı. Dudaklarını titrete titrete gülüştü onunla. Korku objesi, başka bir
deyişle kendisinde ‘yoksun’ olduğunu düşündüğü ‘güc’ün, ‘silah’ın ete kemiğe
büründüğü varlık yani adam karşısındaydı. (Kendisinin tam aksine; hızlı, pratik
oynama-düşünme tarzı, kısa sürede ve rahatça yüksek serilere ulaşabilme yetisi…
Maç öncesinde, “Yarın daha hızlı düşünmem gerekecek.” beyanatını vermiş olması
neyin yansıması, açığa çıkması acaba?) O sırada Caudron ise; Hollandalının,
güya buz adamın, kızaran şakaklarını, fırlayan alın damarını, sertleşen burun
kemiğini bol bol temaşa ediyordu. Dillere destan ve en büyük silahı olan
konsantrasyonu o anda çoktan yerle yeksan olmuştu Jaspers’ın…
Hâlbuki,
‘elin füzesi’ne iç geçireceğine kendi
‘ağır silahları’na yoğunlaşması yeterliydi. Derin bir nefes, kısa bir süre
gözlerini kapatması ve kesinlikle konuşmadan kendini dinlemesi, iç sesine kulak
vermesi, toparlamasına yetebilirdi belki büyük üstadın.
Bir
psikolojik etken de şuydu maçta: Frederic Caudron’un yakın arkadaşı ve
vatandaşı Leppens yan masada 18’lik bir seri yakaladı. Bu Fred için bir göz
kırpma gibi olmuştu. Maçtan önceki gün, Leppens yine geride olmasına rağmen
(tabii ki 37 adımlık bir mesafenin takibi değildi) Jaspers’ı yakalamış ve en
azından beraberliği kurtarmıştı. Çocukluktan tanışıyorlar mı bilmiyorum ama
geçmiş kodların olumlu ya da olumsuz yönde çok kuvvetli olduklarını biliyoruz. Kıvılcımı
tutuşturan Lepi’nin bir mimiği miydi? Yoksa tribünde, maçın tüm gidişatını yüzünden okuyabileceğiniz, Fred'in G. Koreli kız arkadaşının desteğini de hesaba katalım mı?
Kozoom ve bu resimleri kolaj haline getiren Tuncay Akay'a teşekkürler...
Not: AGIPI turnuvasında ‘ölüm grupları’ndan sağ çıkıp çeyrek finale yükselen Tayfun Taşdemir ve Lütfi Çenet’i canıgönülden tebrik ederim. Dünyadaki az sayıda ‘total oyuncu’dan ikisinin yanı başımızda olması bizim için büyük şans olsa gerek. Tabii ki onların da yanı başında duran (bir zamanlar, diyelim) Prens’in ‘gen aktarımı’nı unutmamak kaydıyla…
Not: AGIPI turnuvasında ‘ölüm grupları’ndan sağ çıkıp çeyrek finale yükselen Tayfun Taşdemir ve Lütfi Çenet’i canıgönülden tebrik ederim. Dünyadaki az sayıda ‘total oyuncu’dan ikisinin yanı başımızda olması bizim için büyük şans olsa gerek. Tabii ki onların da yanı başında duran (bir zamanlar, diyelim) Prens’in ‘gen aktarımı’nı unutmamak kaydıyla…