Bir spor dalında uluslararası bir turnuvada son 32’ye 9 oyuncuyla kalınca, ülke olarak bütün dünyaya “Zirveyi bırakmaya niyetli değiliz” mesajını vermiş oluyorsunuz. Hele, Son Dünya Şampiyonu (Bao), Son Milli Takımlar Dünya Şampiyonu (Q. C. Tran-Bao), Son İki Dünya Kupası Sahibi (Q. C. Tran - D. M. Tran) ünvanları Vietnam’a aitken bu daha da anlamlı. Nedense son zamanlarda, yabancı yorumlarda Avrupa, Türkiye, G. Kore ve Vietnam gibi dörtlü bir rekabet modeli öne çıktı. Oysa Avrupa’yı yekpareymiş gibi görmek bir yere kadar doğru. Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde nasıl bir rekabet içinde oldukları unutulmuyor mu? Bu rekabetin ne kadar hıncahınç olduğu birazdan başlayacak Avrupa Futbol Şampiyonası’nda görülecek. Öte yandan yabancı yorumlardaki, Türkiye’yi Avrupa’ya ait olmasına rağmen yine de başlı başına bir ekol gibi görme eğilimi çok yanlış olmamakla birlikte tarihî eksikler de barındırıyor: Çünkü Osmanlı’ya gidersek karambolün bu topraklara girişi ve 1980’ler sonlarına gidersek üç bandın ülkeye girişi Avrupa üzerindendir. Bora Karatay, Semih Saygıner, Avni Köksal, Murat Tüzüller kuşağı Avrupa görgülüdür. Acem, dantel gibi bize has terimlerimiz olsa da birçok terimimiz Fransızca kökenlidir. Özellikle eskiden bilardoya karambolle başlanması âdeti, oyun tekniğimiz, fiziksel yapımız, İngilizcenin Asya’ya göre ülkemizde daha çok biliniyor olması, bilardo seyir atmosferimizin Asyalılar kadar ateşli olmaması bizi genel olarak Avrupa’ya daha çok yaklaştırır. Dahası, Ceulemans, Blomdahl, Caudron, Sanchez gibi Avrupalı oyuncular kendilerini bu Güneydoğu-Doğu Avrupa ülkesine ruhen yakın görüp Türkiye’deki kulüplerin oyuncusu oldular, turnuvalara katıldılar. Diğer yandan bizim oyuncularımız Asya’da da seviliyor. Bunda, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin NATO üyesi olarak G. Kore cephesinde savaşması arka planı da söz konusu. Mısır’ın en iyi oyuncusunun bizim efsanemizle adaş olması gibi kültürel yakınlıklar da var elbette. Sonuçta bizim “ne Doğulu ne Batılı, her ikisi de” konumumuzu idrak etmiş olmaları gerçeklikten uzak değil elbette.
Öncelikle 9 oyuncumuza da (Tayfun Taşdemir, Tolgahan Kiraz,
Berkay Karakurt, Turgay Orak, Ömer Karakurt, Gökhan Salman, Muammer Rahmet,
Volkan Çimentepe, Denizcan Akkoca) başarılar diliyorum. Ömer’in formda olması
çok sevindirici. Yeni kuşağın önemli beklentilerinden. Yıllardır didinen
Muammer Rahmet’in bu seviyeye gelmesi, ısrarın ne kadar işe yaradığını
gösteriyor. Volkan Çimentepe sürpriz, bilardoyu sevdiği su götürmez, psikolojik
parametreleri de yönetebilirse neden olmasın? Gökhan Salman bilgi ve
tecrübesine yıllardır yatırım yapıyor, karşılığını alması eli kulağında olsa
gerek. Denizcan Akkoca’nın bu kadar çabuk son 32 görmesi yine kayda değer.
Kendisi aynı zamanda müzisyen, iyi müzik insanın modunu her zaman yukarı çeker.
Berkay özellikle maç başı ve sonlarında yüksek atak ritmi yakalayabiliyor. Avrupa
ikinciliği olan, yurt dışında mücadele etmenin dinamiğine dair sezgilerini gün
geçtikçe kuvvetlendiren bir oyuncu; artık dünyanın radarına takılıp yapışmayı bırakın, şampiyonluk
başarısı sürpriz karşılanmayacak bir genç. Vietnam’da 17 yaşında yarı finale
kalan Burak Haşhaş’ın en önemli özellikleri özgüveni, gözü karalığı ve
rahatlığı. Ve bilardo evrenini ve o evrendeki yerini güzel okuyor. Yaşının farkında,
o yüzden örneğin, masada denemeler yapmaktan, risk almaktan çekinmiyor. En
fazla kaybederim, nasılsa kazanacak çok senelerim olacak rahatlığı ona başarı
getiriyor. Unutmadan söyleyeyim, Burak çok maç izliyor, yeterince maç
izlediğinizden emin misiniz yıllardır 1,3 altına demir atmış oyuncularımız? Bence
bilardo tutkusunun alameti sadece oynamak değil bilardo izlemektir. Turgay Orak
içinse tek cümle etmek istiyorum: Ona hayattaki ve bilardodaki azim ve
mücadelesinden dolayı saygı duyuyorum. Taşdemir ve Kiraz’ı sona bıraktım:
Tayfun Taşdemir: Neredeyse
bilardoya başladığından beri alıştığı rekabet paterni bir seneyi aşkındır yok.
Antrenman partneri de olan Saygıner Usta ve bu rekabet paterninin diğer
direkleri Murat Naci Çoklu, Lütfi Çenet, Adnan Yüksel, Can Çapak gibi oyuncular
PBA’da. İçlerinden sadece Birol Uymaz döndü. (Ayrıca bir tur kazanmış olarak
döndü, özellikle şampiyon olduğu turda artistik atışlarıyla klasik seriler
arasında optimum denge yakalamıştı. Artık bambaşka bilardo atmosferlerinde
oynamanın verdiği bir tecrübeyle UMB’de. O da adaptasyonunu yeniden sağlayıp
kendisini göstermeye devam edecektir...) Taşdemir ve ülkemiz bilardosu
yükselirken yurt dışındaki rekabet ve buradaki çekişmenin karşılıklı olarak birbirini
beslemesi söz konusuydu. Ancak bu rekabet ortamının değişmesinin şöyle başka sonuçları
oldu: Bazıları Avrupa liglerinde de oynayan Berkay Karakurt, Turgay Orak, Ömer
Karakurt, Tolgahan Kiraz, Tarık Yavuz, Furkan Şenel, Burak Haşhaş ve diğer oyuncular
kürsü şansları daha da yükselince motive olup oyunlarını ve kendilerini yukarı
çektiler. Dolayısıyla “evren boşluk kabul etmez” kaidesince Türkiye liginin
kalitesi istatistiksel ve niteliksel olarak düşmemiş oldu. Taşdemir, eski rekabet
paterninde zirveye çıkmak için bilardoya başladığından beri çok çalışmıştı,
2022 sonu ve 2023 başlarında olağanüstü bir ivme yakaladı. Dünya Şampiyonluğu,
Dünya Kupası Etabı ve Milli Takımlar Dünya Şampiyonluğu’nu üst üste kazandı. Bu
herhangi bir spor dalında her sporcuya nasip olmayacak bir başarıdır. Şahsen bu
tarihî spor hadisesinin ne manaya geldiğinin anlatılabilmesi için mütevazı ellerimden
ne geliyorsa yapmaya çalıştım fakat ülkenin, yöneticilerin, medyanın daha
bilinçli ve gayretli olması gerektiği açık. Öyle olsun ki zirveyi gören
oyuncular zirvede kalabilmek, daha büyük zirveleri kovalayabilmek için yeterli motivasyon
ve desteği hissedebilsin. Nitekim Taşdemir’in bu başarısı önündeki mental engel
sayısını ikiye çıkartmış oldu. Hem zirvesine çıktığı dünya arenasında tepede kalmak
hem de Türkiye’de yalnızlaşmış bir öncü figür olmak. Evet, rahatsızlıklarından
dolayı Yılmaz Özcan Ustamızın da olmadığı bir ortamda bir anda herkesin abisi
konumuna geçti. (Yılmaz Özcan kendisinin çok büyük yetenek ve bilardo bilgesi
olduğunu son turnuvada hatırlattı. Ama ne dönüş! Ama nasıl bir keyiftir onu
seyretmek!) Oysa, Taşdemir’in bünyesi arkalarından geldiği bir kuşakla rekabet
etmeye alışmıştı. Belki Çenet ve Çapak ondan yaşça küçüktü ama uzun yıllardır
Milli Takım’da beraber koşturmaya alıştığı oyunculardı. Taşdemir’in önünde yeni
bir patern var, buna daha da adapte olup arkasından gelen kuşağı bu sene
yaptığı gibi yukarı çekmeye devam edeceğine inanıyorum. O tarihî başarının
ardından ertesi sene Dünya Şampiyonası’nda yine yarı final oynayıp, yine Milli
Takım’a kalma başarısını gösterdiğini unutmayalım. (Ve bugün de Ankara’da sabahtan
beri eli sıcak bir TT izliyoruz.) Önümüzdeki sene Milli Takım’ın bu mental
koşulları idrak ederek yeni bir adaptasyon ve uyumla başarılarına devam
edeceğine inanıyorum. Taşdemir, Türkiye ligi ve dünya bilardosu için çok önemli
bir değer, gençlerin kendisine, yoluna baktığı öncü bir oyuncu olmaya devam
edecek.
Tolgahan Kiraz: Tolgahan
hem kişisel ömrünün hem de şahsi bilardo tarihinin dinamikleri gereği bütün
basamakları adım adım çıkmaya ayarlı bir bünyeye sahip. Nitekim kariyerine en
altlardan, 2009’daki gençler Avrupa üçüncülüğüyle başlamıştı. Kolombiya’da çeyrek
final oynadı. Vietnam’da da yarı finale çıktı. Finale yükselemez miydi? Seyircinin
baskısı yetmezmiş gibi kendi üzerinde baskı kurmuş görünüyordu (henüz yoğunluklardan
turnuva değerlendirmesi yapamadık onunla), nedense kendisini kazanmaya mecbur
hissetti, oysaki değildi, kişisel eşiğini aşmış ve zaten başarılı olmuştu. O
psikolojik yükü omuzlamayıp “kaybedecek bir şeyim yok” tavrını takınabilseydi belki
finali ve fazlasını da görebilirdi. Tabii dile kolay buradan söylemesi ama o Spor
Akademisi mezunu olduğu için spor psikolojisi dinamiklerini teorik olarak en
çok bilen oyunculardan biri. Henüz bu dişli dünya arenasında 30’larının
ortalarında, daha gidecek yolu ve alacağı kupalar var. Elbette kaybettiği
oyuncu ev sahibi olmanın avantajına sahipti, Tolgahan’dan sonra Jun-Tae Kim’i
de yenip şampiyon olan D. M. Tran yetenekli ve akıcı oyuncu, üstelik arkasında
ülkesinin rüzgârı vardı. Sonuç olarak, basamakları üçer beşer atlamak
Tolgahan’ın tabiatına uymuyor, hem öyle bir şey D. M. Tran veya Bao’nun yaptığı
gibi her zaman olmaz. Hatırlayın: hiç Dünya Kupası etabı çeyrek finali bile
görmemiş bir oyuncu olarak Bao, ilk Dünya Şampiyonası çeyrek final, yarı final
ve şampiyonluk başarısını aynı haftada yaşamayı başarmıştı.
Bu turnuvada Ankaralılardan dileğim: Gerçekten ev sahibi
olma avantajımızı kullanalım. Oyuncularımızın yanında olalım. Cumartesi TRT
SPOR YILDIZ canlı yayınında görüşmek dileğiyle.
Not: Bu yazıyı kaleme almadan önce sevgili Taygun Yılmazberk’le
yaptığımız görüş alışverişinin çok faydalı olduğunu belirtmeliyim.
Rifat Özçöllü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder