13 Haziran 2024 Perşembe

Türkiye’nin Dünya Bilardosunda Zirve Misyonu


Bir spor dalında uluslararası bir turnuvada son 32’ye 9 oyuncuyla kalınca, ülke olarak bütün dünyaya “Zirveyi bırakmaya niyetli değiliz” mesajını vermiş oluyorsunuz. Hele, Son Dünya Şampiyonu (Bao), Son Milli Takımlar Dünya Şampiyonu (Q. C. Tran-Bao), Son İki Dünya Kupası Sahibi (Q. C. Tran - D. M. Tran) ünvanları Vietnam’a aitken bu daha da anlamlı. Nedense son zamanlarda, yabancı yorumlarda Avrupa, Türkiye, G. Kore ve Vietnam gibi dörtlü bir rekabet modeli öne çıktı. Oysa Avrupa’yı yekpareymiş gibi görmek bir yere kadar doğru. Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde nasıl bir rekabet içinde oldukları unutulmuyor mu? Bu rekabetin ne kadar hıncahınç olduğu birazdan başlayacak Avrupa Futbol Şampiyonası’nda görülecek. Öte yandan yabancı yorumlardaki, Türkiye’yi Avrupa’ya ait olmasına rağmen yine de başlı başına bir ekol gibi görme eğilimi çok yanlış olmamakla birlikte tarihî eksikler de barındırıyor: Çünkü Osmanlı’ya gidersek karambolün bu topraklara girişi ve 1980’ler sonlarına gidersek üç bandın ülkeye girişi Avrupa üzerindendir. Bora Karatay, Semih Saygıner, Avni Köksal, Murat Tüzüller kuşağı Avrupa görgülüdür. Acem, dantel gibi bize has terimlerimiz olsa da birçok terimimiz Fransızca kökenlidir. Özellikle eskiden bilardoya karambolle başlanması âdeti, oyun tekniğimiz, fiziksel yapımız, İngilizcenin Asya’ya göre ülkemizde daha çok biliniyor olması, bilardo seyir atmosferimizin Asyalılar kadar ateşli olmaması bizi genel olarak Avrupa’ya daha çok yaklaştırır. Dahası, Ceulemans, Blomdahl, Caudron, Sanchez gibi Avrupalı oyuncular kendilerini bu Güneydoğu-Doğu Avrupa ülkesine ruhen yakın görüp Türkiye’deki kulüplerin oyuncusu oldular, turnuvalara katıldılar. Diğer yandan bizim oyuncularımız Asya’da da seviliyor. Bunda, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin NATO üyesi olarak G. Kore cephesinde savaşması arka planı da söz konusu. Mısır’ın en iyi oyuncusunun bizim efsanemizle adaş olması gibi kültürel yakınlıklar da var elbette. Sonuçta bizim “ne Doğulu ne Batılı, her ikisi de” konumumuzu idrak etmiş olmaları gerçeklikten uzak değil elbette.

Öncelikle 9 oyuncumuza da (Tayfun Taşdemir, Tolgahan Kiraz, Berkay Karakurt, Turgay Orak, Ömer Karakurt, Gökhan Salman, Muammer Rahmet, Volkan Çimentepe, Denizcan Akkoca) başarılar diliyorum. Ömer’in formda olması çok sevindirici. Yeni kuşağın önemli beklentilerinden. Yıllardır didinen Muammer Rahmet’in bu seviyeye gelmesi, ısrarın ne kadar işe yaradığını gösteriyor. Volkan Çimentepe sürpriz, bilardoyu sevdiği su götürmez, psikolojik parametreleri de yönetebilirse neden olmasın? Gökhan Salman bilgi ve tecrübesine yıllardır yatırım yapıyor, karşılığını alması eli kulağında olsa gerek. Denizcan Akkoca’nın bu kadar çabuk son 32 görmesi yine kayda değer. Kendisi aynı zamanda müzisyen, iyi müzik insanın modunu her zaman yukarı çeker. Berkay özellikle maç başı ve sonlarında yüksek atak ritmi yakalayabiliyor. Avrupa ikinciliği olan, yurt dışında mücadele etmenin dinamiğine dair sezgilerini gün geçtikçe kuvvetlendiren bir oyuncu; artık dünyanın radarına takılıp yapışmayı bırakın, şampiyonluk başarısı sürpriz karşılanmayacak bir genç. Vietnam’da 17 yaşında yarı finale kalan Burak Haşhaş’ın en önemli özellikleri özgüveni, gözü karalığı ve rahatlığı. Ve bilardo evrenini ve o evrendeki yerini güzel okuyor. Yaşının farkında, o yüzden örneğin, masada denemeler yapmaktan, risk almaktan çekinmiyor. En fazla kaybederim, nasılsa kazanacak çok senelerim olacak rahatlığı ona başarı getiriyor. Unutmadan söyleyeyim, Burak çok maç izliyor, yeterince maç izlediğinizden emin misiniz yıllardır 1,3 altına demir atmış oyuncularımız? Bence bilardo tutkusunun alameti sadece oynamak değil bilardo izlemektir. Turgay Orak içinse tek cümle etmek istiyorum: Ona hayattaki ve bilardodaki azim ve mücadelesinden dolayı saygı duyuyorum. Taşdemir ve Kiraz’ı sona bıraktım:   

Tayfun Taşdemir: Neredeyse bilardoya başladığından beri alıştığı rekabet paterni bir seneyi aşkındır yok. Antrenman partneri de olan Saygıner Usta ve bu rekabet paterninin diğer direkleri Murat Naci Çoklu, Lütfi Çenet, Adnan Yüksel, Can Çapak gibi oyuncular PBA’da. İçlerinden sadece Birol Uymaz döndü. (Ayrıca bir tur kazanmış olarak döndü, özellikle şampiyon olduğu turda artistik atışlarıyla klasik seriler arasında optimum denge yakalamıştı. Artık bambaşka bilardo atmosferlerinde oynamanın verdiği bir tecrübeyle UMB’de. O da adaptasyonunu yeniden sağlayıp kendisini göstermeye devam edecektir...) Taşdemir ve ülkemiz bilardosu yükselirken yurt dışındaki rekabet ve buradaki çekişmenin karşılıklı olarak birbirini beslemesi söz konusuydu. Ancak bu rekabet ortamının değişmesinin şöyle başka sonuçları oldu: Bazıları Avrupa liglerinde de oynayan Berkay Karakurt, Turgay Orak, Ömer Karakurt, Tolgahan Kiraz, Tarık Yavuz, Furkan Şenel, Burak Haşhaş ve diğer oyuncular kürsü şansları daha da yükselince motive olup oyunlarını ve kendilerini yukarı çektiler. Dolayısıyla “evren boşluk kabul etmez” kaidesince Türkiye liginin kalitesi istatistiksel ve niteliksel olarak düşmemiş oldu. Taşdemir, eski rekabet paterninde zirveye çıkmak için bilardoya başladığından beri çok çalışmıştı, 2022 sonu ve 2023 başlarında olağanüstü bir ivme yakaladı. Dünya Şampiyonluğu, Dünya Kupası Etabı ve Milli Takımlar Dünya Şampiyonluğu’nu üst üste kazandı. Bu herhangi bir spor dalında her sporcuya nasip olmayacak bir başarıdır. Şahsen bu tarihî spor hadisesinin ne manaya geldiğinin anlatılabilmesi için mütevazı ellerimden ne geliyorsa yapmaya çalıştım fakat ülkenin, yöneticilerin, medyanın daha bilinçli ve gayretli olması gerektiği açık. Öyle olsun ki zirveyi gören oyuncular zirvede kalabilmek, daha büyük zirveleri kovalayabilmek için yeterli motivasyon ve desteği hissedebilsin. Nitekim Taşdemir’in bu başarısı önündeki mental engel sayısını ikiye çıkartmış oldu. Hem zirvesine çıktığı dünya arenasında tepede kalmak hem de Türkiye’de yalnızlaşmış bir öncü figür olmak. Evet, rahatsızlıklarından dolayı Yılmaz Özcan Ustamızın da olmadığı bir ortamda bir anda herkesin abisi konumuna geçti. (Yılmaz Özcan kendisinin çok büyük yetenek ve bilardo bilgesi olduğunu son turnuvada hatırlattı. Ama ne dönüş! Ama nasıl bir keyiftir onu seyretmek!) Oysa, Taşdemir’in bünyesi arkalarından geldiği bir kuşakla rekabet etmeye alışmıştı. Belki Çenet ve Çapak ondan yaşça küçüktü ama uzun yıllardır Milli Takım’da beraber koşturmaya alıştığı oyunculardı. Taşdemir’in önünde yeni bir patern var, buna daha da adapte olup arkasından gelen kuşağı bu sene yaptığı gibi yukarı çekmeye devam edeceğine inanıyorum. O tarihî başarının ardından ertesi sene Dünya Şampiyonası’nda yine yarı final oynayıp, yine Milli Takım’a kalma başarısını gösterdiğini unutmayalım. (Ve bugün de Ankara’da sabahtan beri eli sıcak bir TT izliyoruz.) Önümüzdeki sene Milli Takım’ın bu mental koşulları idrak ederek yeni bir adaptasyon ve uyumla başarılarına devam edeceğine inanıyorum. Taşdemir, Türkiye ligi ve dünya bilardosu için çok önemli bir değer, gençlerin kendisine, yoluna baktığı öncü bir oyuncu olmaya devam edecek.

Tolgahan Kiraz: Tolgahan hem kişisel ömrünün hem de şahsi bilardo tarihinin dinamikleri gereği bütün basamakları adım adım çıkmaya ayarlı bir bünyeye sahip. Nitekim kariyerine en altlardan, 2009’daki gençler Avrupa üçüncülüğüyle başlamıştı. Kolombiya’da çeyrek final oynadı. Vietnam’da da yarı finale çıktı. Finale yükselemez miydi? Seyircinin baskısı yetmezmiş gibi kendi üzerinde baskı kurmuş görünüyordu (henüz yoğunluklardan turnuva değerlendirmesi yapamadık onunla), nedense kendisini kazanmaya mecbur hissetti, oysaki değildi, kişisel eşiğini aşmış ve zaten başarılı olmuştu. O psikolojik yükü omuzlamayıp “kaybedecek bir şeyim yok” tavrını takınabilseydi belki finali ve fazlasını da görebilirdi. Tabii dile kolay buradan söylemesi ama o Spor Akademisi mezunu olduğu için spor psikolojisi dinamiklerini teorik olarak en çok bilen oyunculardan biri. Henüz bu dişli dünya arenasında 30’larının ortalarında, daha gidecek yolu ve alacağı kupalar var. Elbette kaybettiği oyuncu ev sahibi olmanın avantajına sahipti, Tolgahan’dan sonra Jun-Tae Kim’i de yenip şampiyon olan D. M. Tran yetenekli ve akıcı oyuncu, üstelik arkasında ülkesinin rüzgârı vardı. Sonuç olarak, basamakları üçer beşer atlamak Tolgahan’ın tabiatına uymuyor, hem öyle bir şey D. M. Tran veya Bao’nun yaptığı gibi her zaman olmaz. Hatırlayın: hiç Dünya Kupası etabı çeyrek finali bile görmemiş bir oyuncu olarak Bao, ilk Dünya Şampiyonası çeyrek final, yarı final ve şampiyonluk başarısını aynı haftada yaşamayı başarmıştı.

Bu turnuvada Ankaralılardan dileğim: Gerçekten ev sahibi olma avantajımızı kullanalım. Oyuncularımızın yanında olalım. Cumartesi TRT SPOR YILDIZ canlı yayınında görüşmek dileğiyle.

Not: Bu yazıyı kaleme almadan önce sevgili Taygun Yılmazberk’le yaptığımız görüş alışverişinin çok faydalı olduğunu belirtmeliyim.

Rifat Özçöllü

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder