Sayfalar

4 Şubat 2023 Cumartesi

Ey Bilardocu! Rakibinin Zaaflarını Bil! - Bert van Manen (8)



Rakibe değil kendinize odaklanın, derler. Elbette doğru ama bazı rakipler, sizi KENDİ ayarlarınızdan çıkarabilir. O yüzden ısınma süresinde masayı çözerken rakip analizi yapmayı da unutmayın.😊 Dünya Kupası öncesinde Bert van Manen'in bu keyifli yazısına kulak vermek hoşunuza gidecek.
Bu arada Bilardocu Kadın filminin afişinde gördüğünüz Famke Janssen'in canlandırdığı karakter, yazıdaki 3 tipe de girmez (Natürel, Profesör ve Takoz). O bir antikahraman, anne ve iyi bilardocu! 

***  

Bir bilardocunun bayıldığı şeylerden biri iyi skor üretmektir. Her 0,500’lük oyuncuya arada sırada o 0,750’lik maçlardan denk düşer. O oyunlar beyne kokain gibidir adeta. Bir akşamlık da olsa oyuncuya 0,750’lik oyuncu hissettirir kendisini. 

İyi oynamak kadar bağımlılık yaratan bir şey daha vardır, hatta ona daha çok tavızdır: maç kazanmak. “Kaybetmem çok mühim değil, sonuçta iyi oynadım.” Peh, bunu süt çocukları söyler ancak. “Kardeşim 123 ıstakada bitmiş beni ırgalamaz. Kazandım mı, sen ona bak!” Vay be, taş fırın erkeği konuşuyor! (Evet, yalan söylüyor ama kulağa da hoş gelmiyor değil hani.)

Kazanmak istiyorsan gücünü topla. Olabileceğinin en iyisi ol, ödüller peşinden gelecektir. Ancak aynı zamanda akıllı da ol. Korkma, rakibinin zaaflarını anlamaktan zarar gelmez. Bugünün tüyosu: Kimle oynadığını bil. Isınma süresi beş değil ON dakikadır. Senin beş dakikan + onun beş dakikası. Gözlerini dört açarsan o sırada bir şeyler kapabilirsin. 

Eninde sonunda karşılaşacağın birkaç rakip tipiyle seni tanıştırayım mı? 

Natürel 

Göz korkutucu bir rakip gibi görünüyor. Isınmaya başladı, izliyorsun, o da ne, hiçbir şey kaçmıyor elinden. Atışlarının yarısı temel sayılar. Her şey pürüzsüz, çabuk, akıcı. Pür sezgi, hesap mesap yok. Oooo, yedilik seri geldi! Koltuğundasın, daha bant atışı yapılmamış ama sen kendini saf dışı görmeye başladın bile. 

Ancak bir dakika! Karşındaki tüm sezondur seninle aynı ortalamada. Nasıl oluyor bu? Demek ki maç atmosferindeyken o rahat ısınma hallerinden eser yok. Bak, çözdün onu! Bilardoyu seviyor ama baskıya hiç gelemiyor.

Artık ne yapacağını biliyorsun. Maçı yokuşa sür ve onu rahatsız et. Seri düellosuna girişirseniz muhtemelen seni yiyecektir. O yüzden burada taktik devreye giriyor. Evet, müdafaadan bahsediyorum. İllet oluyor karotlara. Boz onun ritmini. Sezgilerine yaslanıyor o. Aksine, onu hesaplara, problem çözmelere zorlarsan, kaybolup gider oralarda. 

Evet, daha maçın başında rakibi olarak 3 bandın asap bozucu ve müşkülatlı bir oyun olduğunu ona hatırlatmalısın. Asfaltta kapışırsanız onunla baş edemezsin. Onu yokuşlu patikalara çekersen, unutma, kozlar senin elinde olacak. 

Profesör 

Bir Profesör mevzubahisse bunun en belirgin alameti, ısınma süresinde tek bir topla geçirdiği vaktin miktarıdır. Sağ dipten sol uzundaki üçüncü beneğe dikkatlice vurur, topun nereye düştüğünü iyice kontrol etmektedir Hoca. Ahanda sol dibe düştü!😊 Yetmez, bakmak istediği daha pek çok hat vardır.  

Aslında Profesör'ünki maça ısınmak değildir. Masa hakkında tüketici raporu hazırlamaktadır kendileri. O beş dakika boyunca aklının köşesine notlar alacaktır. Bilmem bu hatta ne kadar, bilmem şu pozisyonda ne kadar telafi payı gerekeceğini bilmek istemektedir.  

Profesörler bilardo evreninin en latif üyeleridir. Neredeyse her seferinde en zarif kaybedenlerdir onlar. Onlarla maç sonrası şu sayı öyleydi, diğeri böyleydi diye barda falan konuşmak büyük eğlencedir. Bilgileri çoktur. Çoğu öğretmendir zaten. 3 bandın ince ruhlu büyükelçileridir onlar. 

Ancak turnuva kazandıklarına hiç rastlanmaz. Hatta çoğu maçı kazandıkları da görülmez. Bilardonun şaşmaz bir bilim olduğunu sanırlar (halbuki değildir). Doğru atışı, doğru tempoyla aynen Ceulemans’ın kutsal kitabında tarif edildiği üzere vururlar ama kıl farkıyla kaçırırlar. Maç 39-37 iken veya belirli bir pozisyonda masa, seri oyuna müsait değilken taktik değişikliğine gitmek akıllarına gelmez. Çok zekidirler ama çok akıllı değil. 

Biraz aklıselimin varsa, doğaçlama yapabiliyorsan, ayakların yere basıyorsa on maçın sekizinde Profesör’ü dize getirirsin.

Takoz

Bu tip, ısınmalarda pek parlak görünmez, asıl tehlike de burada yatar zaten. Her zaman Takoz’u küçümsersin çünkü oyunu estetikten bayağı uzaktır. Beş atışını izleyip hemen yargını koyarsın: Ondan daha iyiyim. 

Doğru, öylesin. Ancak farkında olmadığın bir şey var: bu onun umurunda değil ki. İtibarınmış, statünmüş, Takoz bunlara hiç prim vermez. Sadece bu mu, sistemler, teknik disiplin, doğru atış tercihleri, bunlar da Hak getire. Tek hocası kendisidir ve umurunda olan tek bir şey vardır: tabela. O gün SANA harbiden berbat bir maç oynattı mı, senden daha iyi olduğunu düşünmesine yeter bu. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama haklı.

Takoz her şeyi yanlış yapsa da sayısı olur. Istakası yukarı aşağı, sağa sola yalpalar; vücudu vuruş öncesi, sonrası hatta ESNASINDA oynar. Öyle sarsar ki uçaktan beterdir, kusasın gelir, “Hostes poşet lütfen!” diye feryat edersin. Hakem sayıyı saydı mı gerisi onu asla ırgalamaz. Onun silahı engin kazanma arzusudur.  

Birçok kez iyi oyuncuları yenmiştir, onların seviyesine çıkabildiğinden mi? Hayır, tersine, onları kendi seviyesine çektiği için. Ve unutma: Bay Natürel ve Profesör zaman zaman maç ortasında havluyu atıverirler, fakat müsabaka cetvelini imzalayana dek Takoz’dan kurtulamazsın. 

Bilardonun bu kötü çocuklarıyla nasıl baş edilir? Onlardan nefret etme! Nefret edersen ONLARIN ölümünü umarken zehri içen sen olursun. Bunun yerine yapacağın oyunu çok sevmektir. Yalnızca nefes al, anda kal ve sıranın sana geldiğini duyana kadar kulağın hakemde, bekle. Sıra sana geldi mi, keyif al, eğlen ve bilardoyu KENDİ BİLDİĞİN yordamla oyna. Koltuklarında beklerken Takozlar bile çaresizdir.

Bert van Manen
Çeviri: Rifat Özçöllü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder